Yavuz Bülent Bakiler’in Ardından!

Yavuz Bülent Bâkiler (Sivas 1936-İst. 28.09.2025) adını ilk defa 1967 yılı sonbaharında Kıbrıs’taki gelişmeler üzerine Yunanistan’la savaşın eşiğine geldiğimiz günlerde Türkiye radyolarından Yunanistan’a onun sesi ve sunumuyla had bildiren yorum/bildirim sebebiyle duymuştum. O gün bugündür yazılarıyla, konuşmalarıyla, kitaplarıyla takip ettiğim bir isim oldu. Vefatının dilimiz, kültürümüz, inancımız için yeri doldurulamaz bir kayıp olduğuna hiç şüphe yoktur.
Yavuz Bülent Bâkiler, hukuk öğrenimi görüp avukatlık mesleğini seçtiği halde birkaç yıl avukatlık yapıp bırakmış kamu hizmetine girmiştir. Bazı bakanlık ve Başbakanlıkta hukuk müşavirliği, Kültür Bakanlığı Müsteşar yardımcılığı, radyo ve TV sunuculuğu ve programcılığı gibi görevlerde bulunmuştur.
Yavuz Bülent Bâkiler, genç yaşlarından itibaren esas ilgi alanını oluşturan şiir ve bilhassa yazı yazmaya ağırlık vermiştir. İyi konuşmayı, iyi yazmayı önemsediği için de Türkçe üzerinde çalışmalar, araştırmalar yapmış; bu konuda dersler ve konferanslar vermiştir. Dil öğrenimi görmemiş, ama kendi çabalarıyla bir dil uzmanı olmuştur. Dil, din, tarih, politika, toplumbilim alanlarında derin okumalar yapmış; bunlardan çıkardığı dersleri, sonuçları Türk insanının okuması için kitaplara dökmüştür.
Bir kültür adamı olarak kendisini en çok üzen şey, insanımızın okumaya karşı ilgisizliği, kayıtsızlığı olmuştur. Okumadığı için en basit gerçeklerden bile habersiz olan insanlarla tartışmanın, anlaşmanın zorluklarından ölünceye kadar her fırsatta şikâyet etmiştir. Nerede okuduğumu hatırlamadığım şu cümle onun ağzından çıkmaya ne kadar uygundur: Bizde meydan okuma, canına okuma, bildiğini okuma, hariçten gazel okuma gibi birçok okuma var; ama kitap okuma yok!
Yavuz Bülent Bâkiler, yüksek düzeyde bilinçli bir Türk ve Müslümandı. Aynen Arif Nihat Asya gibi inançlı, korkusuz, komplekssiz bir Türk milliyetçisiydi. Türklüğü ve Müslümanlığı iyi bir Müslüman-Türk münevverinin bilmesi gerektiği kadar biliyordu. Bütün hayatı bu kimliğe ait doğruları savunmakla geçti. Politik görüşü daima sağ/milliyetçi/muhafazakâr çizgide olmuştur. Hiç zik zak yapmamıştır. Bütün yazılarında, kitaplarında, konferanslarında inandığı bu çizgideki doğru ve samimi politikaları anlatmış, savunmuştur.
Kendi inançlarını, düşüncelerini bilinç ve bilgiyle savunurken farklı inanç ve düşüncelere saygı duymuştur. Karalamak, mahkûm etmek için değil de anlamak, gerçeğin ortaya çıkması için yapılan eleştirilere hep açık olmuştur. Muhataplarının, muhaliflerinin, rakiplerinin karşısına hiçbir zaman onları linç etmek, abandone etmek için değil, inandığı doğruları anlatmak, bilmiyorlarsa öğrenmeye davet etmek için çıkmıştır. Ama ne yazık ki kendisi bu alanda birçok haksızlığa, birçok iftiraya muhatap olmuştur.
15-20 sene kadar önce İstanbul ilçelerinden birinin belediye başkanlığı Yavuz Bülent Bâkiler’i bölge halkına dil üzerine bir konuşma yapması için davet etmiş. Bâkiler, belirlenen gün ve saatte belediye salonunda yerini almış. Dinleyenleri selamladıktan sonra şu sözlerle konuşmaya başlamış: “Tarîk-ı âm üzerinde nâsın müsellah olarak tecemmuu memnudur. Keza Tarîk-ı âm üzerinde nâsın gayr-ı müsellah olarak tecemmuu da memnudur.” Bu sözden başka bir söz etmesini beklemeden dinleyiciler arasında bulunan ünlü bir deprem profesörü (Kitabında adını yazıyor) ayağa kalkıp, “Burası laik Atatürk cumhuriyeti, burada ayet-hadis okuyamazsın!” demiş ve salondan ayrılmış. Sonra da o ilçe savcılığından Ankara’ya kadar birçok yere şikâyette bulunmuş. Olay bir sürü soruşturma, kovuşturmadan sonra olması gerektiği gibi takipsizlikle sonuçlanmış.
Halbuki Yavuz Bülent Bakiler konuşmasına, yasalarımızda bir madde olan (Umûmi yollar üzerinde halkın silahlı ya da silahsız olarak toplanması yasaktır) anlamındaki bu sözü böyle Türkçe mi olur diye eleştirmek için bu sözle başlamış. Ama vatandaş, “Men çe guyem, tamburam çe guyed” (ben ne söylüyorum, tamburam ne söylüyor) şeklinde anlamış!
Bu olay, Yavuz Bülent Bâkiler’in inandığı şeyler uğruna mücadele ederken nelerle karşılaştığının sadece bir örneğidir.
Bâkiler; Türkiye dışındaki Türklerin yaşadığı ülkeleri adım adım gezip, izlenimlerini harika bir Türkçeyle yazıya dökmüştür. Onun bu anlamdaki ilk kitaplarından biri Üsküp’ten Kosavaya’dır. Bu kitabı okuyup da hayran kalmayan bir tanıdığa rastlamadım. Avrupa’da Türk İzleri, Azerbaycan, Türkistan Türkistan onun seyahat izlenimlerinden oluşan diğer kitaplardır. Sözün Doğrusu-1 ve Sözün Doğrusu 2, dil üzerine yazılmış kitaplarıdır. Unutamadıklarım, Tabuları Yıkmak, Gönlümdekiler ve Ötekiler, Kılıçlar ve Kalemler onun çok sayıda kitaplarından bazılarıdır.
Yavuz Bülent Bâkiler, Son derece alçakgönüllü bir insandı. Yaptıklarıyla övünmek, havalara girmek, herkesçe tanınmak, medyatik olmak gibi hevesleri yoktu. Ama cenazesindeki kalabalık, sonrasında hakkında konuşulup yazılanlar, sosyal medyadaki rahmet paylaşımları onun Müslüman Türk insanının kalbine ne kadar dokunduğunun işaretleriydi.
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
İsmail ÖZCAN & Eğitimci Yazar