enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
10:42 Skora Aldanmayın!…
08:40 Türkiye’nin ilk İklim Kanunu’yla yenilenebilir enerji sektörünün finansal teşviklere erişiminin artması bekleniyor
07:51 “Krizde Büyümenin Anahtarı: Anlam, Veri ve Esneklik”
07:48 Kocaeli Ticaret Odası’ndan (KOTO), Konsolosluklara Co-Matching daveti
07:47 Genç KADEM Eğitim Kampı Kocaeli’de Gerçekleşti
07:46 Ümmet, mezhep ve rejim üçgeninde İran’ın bölgesel hedefleri
07:39 Kültürel üretim, ekonomik krizden payını aldı. TÜİK verilerine göre 15 yaş üstü nüfusun yüzde 73’ü kitap okuyamıyor…
07:30 Etki Odaklı Sohbetler’in konuğu AKUT Vakfı Başkanı Nasuh Mahruki oldu
07:29 Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Flash Haber TV Ticari ve İktisadi Bütünlüğünü satışa çıkardı.
07:15 Çar’a Alaska’yı Osmanlı sattırdı
07:11 Orman Yangınlarında Son Durum Ne?
07:09 Otelcilik sektöründe kadın istihdamını artırmak için Protel TechWomen Akademisi hayata geçiyor
07:05 Gül KABACAOĞLU’nun yazısı: Yine Diploma Yine Kriz!
03:43 Cumhurbaşkanı Erdoğan Eren Bülbül ve Ferhat Gedik’i andı
03:32 Gürcistan Cumhurbaşkanı Kavelaşvili bugün Türkiye’ye gelecek
03:10 Erdoğan, “BM”in kendisine yüklenen görevleri yerine getirmeye devam edebilmesi için ciddi bir reforma ihtiyaç duyulduğu aşikardır”
00:46 Rotterdam’da kadın cinayetlerine karşı tarihi protesto yürüyüşü…
00:30 GAP Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürü Mehmet Tuncay Bayraktar, Nizip Ticaret Odası’nı (NTO) ziyaret etti…
23:20 Cevdet Yılmaz: Üretimi ve ihracatımızı artırmaya devam edeceğiz
22:32 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu…
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Ümmet, mezhep ve rejim üçgeninde İran’ın bölgesel hedefleri

Ümmet, mezhep ve rejim üçgeninde İran’ın bölgesel hedefleri
12.08.2025
A+
A-

* Bugün Suriye iç savaşının muhalifler nezdinde kazanılmış olması ve İran Şii etkisinin tamamen kırılmış olması İran’ın Suriye üzerinden vekalet güçlerini kullanmasını sonlandırmıştır. Ancak Suriye içerisindeki Şii nüfusun İran için her an potansiyel bir müttefik olduğu gerçeği bölgenin ne denli kırılgan bir yapıya sahip olduğunun göstergesidir.

-Ersan Ergür-

* İşte detayları!

TÜHA/ TÜRKUAZ İnternational News Agency

Afrin harekâtı bizi milletçe birbirimize bağladı

YAZAR* Ersan ERGÜR

ANKARA, 12 AĞUSTOS 2025 

Güvenlik konusu tarih boyunca devletlerin güven ve huzur içerisinde yaşamaları noktasında nirengi noktasını oluşturmuştur. Sosyo-politik bir unsur olan güvenlik meselesi değişen tehdit algısına bağlı olarak değişime uğrayarak günümüze kadar gelmiş ve Soğuk Savaş sonrasında güvenlik kavramı uluslararası literatürde yeniden tanımlanmıştır. Soğuk Savaş sürecinde öne çıkan askeri güç kavramı farklılaşarak sosyo-ekonomik ve çevresel koşullarla birlikte sınır ötesi tehdit anlayışıyla ele alınmıştır. Bu noktadan hareketle İran’ın bölgesel güvenlik anlayışı 1979 İslam Devrimi sonrası değişime uğramış, bölgesel askeri strateji yerini rejimin muhafazası üzerinde kurgulanan güvenlik anlayışına terk etmiştir.

Rejim kurulduğu günden itibaren ideolojik refleks ile kendisini bölgesel ve küresel anlamda tehdit altında tanımlamıştır. Bu yüzden güvenlik anlayışını rejimi koruyacak bir strateji üzerine kurgulamıştır. İran rejiminin bölgesel olarak kendisine biçtiği rol, devletin bölgesel faaliyetlerini değiştirmeyi ya da dönüştürmeyi mümkün kılamamaktadır. İran bölgemizde asimetrik gücü ile tartışılmakta ve tehdit olarak değerlendirilmektedir. Özellikle 2003 yılında ABD tarafından Irak işgali ile başlayan süreçte İran cephesinde rejimi koruma refleksi ile Ortadoğu’da asimetrik güç yani vekalet unsurları ile kendisini koruma yapılanmasına girmiştir.

Bu süreçte teknolojik yapılanmaya girerek askeri kabiliyetini geliştirmeye yönelmiştir. Müteakiben oluşturduğu vekil güçler üzerinden Doğu Akdeniz’den Aden körfezine kadar uzanan bir hat boyunca sınırlarının ötesinde güvenliğini tesis eder hale gelmiştir. Vekil güçlerin askeri ve ideolojik yaklaşımlar üzerinden aktif bir şekilde kullanılması bölgesel krizlerde İran’ı avantajlı bir konumda tutmuştur. İzlediği mezhepsel politikalar yüzünden bölge ülkelerince tecrit edilmeye çalışılmış ve Ortadoğu’nun kriz yönetiminde aktif rol almıştır. Ortadoğu’da İran için bölge dışı ve bölge içi olmak üzere iki tehdit söz konusu olmuştur. Bölgesel güvenlik algısı mezhep çatışmalarının temelinde kendini göstermiştir. Her iki güvenlik sıkışıklığının aşılabilmesi için İran Devrim Muhafızları kullanılmış ve devrim muhafızları ile irtibat halinde olan vekalet güçlerinin aktif olarak bölgede kullanılması öncelikli hedef olmuştur.

İran mevcut tehdit algılarına rağmen doğal kaynakları, nüfus gücü, tarihsel ve kültürel kökleri ile jeopolitik konumu ve ideolojik yapısı ile bölgede etkin bir devlet olmayı sürdürmüştür. Kafkaslara ve Orta Asya Türk devletlerine ve özellikle Türkiye’nin yakın sınır komşusu olması İran’ı bölge güvenliği için daha etkin bir konuma getirmektedir. Tarihte farklı Türk devletlerinin idaresine giren İran, Safevi Hanedanlığı döneminde Şii anlayışını benimsemiştir. Bu dönüşüm ile İran-Turan çatışması yerini Şii-Sünni çatışmasına bırakmıştır. İran İslam Cumhuriyeti günümüz dış politikasında Şii yayılmacılığını esas almış ve bu politikaları uygulamakta tereddüt etmemiştir. Öyle ki İslam Devrimi öncesi Şah yönetiminde dahi Lübnan’da Şii yanlısı İslami hareketleri desteklemiş ve finanse etmiştir. Anlaşıldığı üzere Şiiliğin İran dış politikasındaki belirleyiciliği İslam devriminden kaynaklı bir durum değildir.

İran’ın ilk icraatı, 1979 devrimini müteakiben Şah döneminde normalleşmeye başlayan İsrail ile ilişkilerini ve petrol ihracatını kesmek olmuştur. Aynı şekilde İsrail ile Camp- David anlaşmasını imzalayan ve ülkeyi terk eden Şah için sığınma hakkı tanıyan Mısır ile ilişkilerini de sonlandırmakta tereddüt etmemiştir. Devrimi takiben İran’ın İslam ideolojisini bölge Arap ülkelerine yayma fikri ve bunu alenen dillendirmesi Irak öncelikli olmak üzere diğer ülkeleri de tehdit eder olmuştur. İran bu süreçte sadece Baas yönetimindeki Suriye ile iyi ilişkiler geliştirmeye gayret etmiştir.

Mutlak hakimiyet yetkisi

İran İslam Cumhuriyetinin ideolojik din anlayışının temelini oluşturan unsurlardan biri de; “Velayet-i Fakih” anlayışının benimsenmesidir. “Fakihin tasavvur yetkisi” anlamına gelen bu kavramın fikir babası Humeyni’dir. Humeynî’ye göre “veliyyü’l-emr” olan masum imamlar Hz. Peygamber’den devraldıkları velâyetle dinî ve dünyevî tam bir yönetim yetkisine sahiptirler. Gaybet döneminde ise velâyet âdil fakihe intikal etmiştir. Ve imamın devlet yöneticileri üzerinde tartışmasız mutlak hakimiyet yetkisi vardır. Öyle ki yöneticilerin seçimle başa gelmiş olması durumunda bile mutlak hakimiyet yetkisini imamlara vermektedir. Ve devlet yöneticileri rejimin benimsemediği hiçbir politikayı hayata geçirme yetkisine sahip değildir. Doğal olarak bu durum bölge İslam ülkeleri için mezhepsel bir tehdit olarak yorumlanmıştır.

İran günümüzde ortaya çıkan bu yeni anlayışın sonucu olarak “güvenlik açmazı” ile “içsel endişeler” yaşamaktadır. İran ile İsrail, İran ile Suudi Arabistan, 1980-88 arası İran ile Irak, Suriye ile İsrail ve bunun gibi daha nice devletler arası güvenlik endişeleri İran’ı bölgede aktif vekalet çatışmalarına sürüklemiştir. Bu bağlamda bu ülkelerin silahlanma yarışı kendilerinden ziyade silah sanayisinden beslenen şirketlere ve devletlere yarar sağlamaktan başka bir sonuç doğurmamıştır. İran’ın güvenlik endişelerinin temelinde Sünni Arap dünyası, İsrail-ABD stratejik ortaklığı ile Azeri ve Kürt etnik unsurlar olmak üzere üç aktörün etkili olduğunu söylenebilir. Bu üç etkinin doğal bir sonucu olarak devletin nükleer kazanımları, rejimin bekası ve Şii jeopolitiği kazanımları güvenlik anlamında öne çıkmaktadır. Böylelikle İran, Ortadoğu üzerinde uzun vadeli planlar kurgulayarak kendini emniyete almaya çabalamaktadır. Küresel ve bölgesel aktörler arası problemlerden faydalanmaya çalışmakta ve İsrail’in bölgedeki saldırganlığından istifade ile ideolojik yapılanmasını gerçekleştirmeye çalıştığını da söyleyebiliriz.

Rejim penceresinden İran’ın Ortadoğu güvenlik algısı

İran’ın Ortadoğu’da rejimini güvende hissedebileceği bir mezhep ve kültür inşa etme gayreti bölgeye bakışını açıkça ortaya koymaktadır. İran varoluş kimliğini milliyetçilik üzerinden değil, mezhepsel yaklaşımlar üzerinden kurgular. Bunun en güzel örneği yine İran iç siyaset yapısından verilebilir. İran halkı içerisindeki en büyük etnik yapıyı oluşturan Azeriler için Şiilik, Azeri etnik kimliğinden önce gelmektedir. Bu durum İran’ı dış politika oluşumunda hataya sevk etmektedir. Çünkü Azerilerin kendilerine ait bir devletleri var ve bu devletin kimlik oluşumunda mezhepsel yapı olan Şiilik, Azeri milliyetçilik anlayışından önce gelmektedir. Aksine Şii nüfusun çoğunlukta olduğu Irak içinde Arap milliyetçiliği öne çıkmaktadır. Bu durumun Irak ve Bahreyn için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzdendir ki; Şia’yı tehdit olarak gören Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak 1980-88 yıllarında İran ile savaşmak durumunda kalmıştır. Böylelikle bu savaş bölgedeki Arap halkları ile İran arasını açmıştır. 2016 Haziran ayında Şii din alimi Şeyh İsa Kasım’ın Bahreyn vatandaşlığından çıkarılma kararının alınmasında bu durumun etkili olduğunu görebiliriz. Şeyh İsa Kasım’ın Bahreyn vatandaşlığından çıkarılması elbette İran’ı kızdırmış ve İran Bahreyn’i iç ayaklanma çıkarabileceği iması ile doğrudan tehdit etmiştir.

İran, İslam Dünyası’nda Şii kimliğini siyasi olarak yaygınlaştırma ve İslam ülkelerini Şii etnik yapısı çatısında birleştirme hedefindedir. Bu düşüncesini, Velayet-i Fakih felsefesine dayalı İranlılık kimliğine ve kendisini “Ümmül Kura” yaklaşımı ile lider ülke olarak görmesine dayandırmaktadır. (DEVAM EDECEK)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.