ABD senatörleri mektuplarında Biden’dan ‘demokrasi ve insan hakları’ adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ‘baskıda’ bulunmasını istiyorlar.
Prof. Dr. Burhanettin DURAN
TBMM Başkanı Şentop’tan sonra 87 milletvekili de 9 Şubat’ta 54 ABD Senatörü’nün Başkan Biden’a yazdığı skandal Türkiye mektubuna bir bildiriyle tepki verdi. HDP haricindeki dört partiden milletvekillerinin imzaladığı bildiride senatörlere mektuplarının müttefiklikle çeliştiği hatırlatılıyor. “Türkiye’de askeri darbe ve müdahalelerin ve bilhassa 15 Temmuz darbe teşebbüsünün arkasında ABD’nin olduğuna dair” halk arasında “yaygın kanaat” mevcutken, FETÖ iftiralarına “payanda olmalarının” gösterdiği soruna işaret ediliyor.
Hatırlayacaksınız, ABD senatörleri mektuplarında Biden’dan “demokrasi ve insan hakları” adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “baskıda” bulunmasını istiyorlardı. Dahası, mektupta Türkiye’nin son dönemdeki dış politikası eleştirilerek PKK’nın Suriye kolu YPG’ye destek veriliyor, S-400 konusu hatırlatılıyor ve Dağlık Karabağ savaşında Ankara’nın “şiddet kullanımını kışkırttığı” iddia ediliyordu. Mektubun aşırılığında zirve noktası, FETÖ’cü Enes Kanter’i “insan hakları savunucusu” olarak sunmasıydı. Bu mektubu Biden yönetimi ne kadar ciddiye alır, henüz bilmiyoruz.
15 Temmuz’u değersizleştirmek!
Anlaşılan, senatörler Türk milleti nezdinde ABD’nin 15 Temmuz darbe girişiminde en azından “şüpheli” olduğunu umursamıyorlar. Dahası, bu girişimle 15 Temmuz’u önemsizleştirme çabasındalar. Bu çabanın güçlenme ihtimalini beklemeliyiz. Ancak Kongre’deki Türkiye karşıtlığının bu denli aşırı noktada olması, yönetim için de dizginlenmesi gereken bir durum. Zira FETÖ destekçiliğiyle ne Türkiye kamuoyuna ne de muhalefete seslenilebilir. Washington’dan “demokrasi dilenmek” ve “Erdoğan’a baskıyı kabullenmek” muhalefetin kendi zeminini zayıflatır. Nitekim CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, senatörlerin mektubuna verdiği tepkide “ABD sen karışma” demek durumunda kaldı. Altay, Erdoğan’ı Doğu Akdeniz, Ege, Kıbrıs ve Suriye’deki milli menfaatlerden taviz vermemeye çağırdı: “Taviz vermeyeceksin, biz arkanda olacağız.”
Değerler mi, jeopolitikçıkarlar mı?
Kuşkusuz, Biden yönetiminin “ABD geri döndü” doktrini dış politikada Amerikan değerlerine önem atfediyor. Washington’da yeni yönetimin hem kendi iç siyasi konsolidasyonunda hem de müttefiklerle ilişkileri onarmada “demokrasi ve insan haklarının” ağırlıklı yeri olacağı konuşuluyor. Bu anlayışın Trump’ın çıplak menfaati temel alan uygulamalarına tepki olduğu da açık. Biden’ın Çin lideri Cinping ile görüşmesindeki “insan hakları” vurgusu, LGBT savunusu, Yemen savaşına dair değişen tutumu, Amerikan kurumlarından gelen Rusya eleştirileri ve senatörlerin mektubu ışığında bakıldığında “değerlerin” ABD dış politika yapımında etkili olacağı anlaşılıyor. Dışişleri Bakanı Blinken’in ailesinin geçmişte yaşadıkları ve kurumundan yansıyan ilk açıklamalar, demokrasi ve insan haklarının “hem araç hem değer ve hem de strateji” olarak ele alındığını düşündürüyor. Bu noktada “Ne ölçüde, kimlere karşı, nereye kadar ve hangi etkileri üretir?” soruları akla geliyor. Şimdilik açık olan, ABD’nin küresel liderliği için “demokrasi ve insan haklarını” söylem olarak sürekli kullanacağı. Kendi jeopolitik çıkarlarını bununla birleştireceği.
Ne kadar etkili olur?
Avrupa dahil, dünyadaki müttefiklerinin çıkarlarının ABD’nin öncelikleri ile uyuşması hayli zor. Rusya ve Çin’i insan hakları sebebiyle eleştirmek başka, yaptırımlar uygulamak başka, bir tür sınırlandırma hamlesinin meşrulaştırması olarak kullanmak başka. Sözgelimi Kuzey Akım 2’den vazgeçmesi için Almanya’nın baskılanması, Berlin’in milli çıkarlarını bir kenara bırakmasıyla sonuçlanır mı? Soğuk Savaş döneminin komünizmle mücadele dünyasında değiliz. Ortadoğu’nun yakın tarihi ABD’nin “demokrasi promosyonu” ikiyüzlülüğünün yıkımlarıyla dolu.
NATO üyesi Türkiye’nin demokrasi adına baskılanması, ABD’nin yeni yönetiminin “değer” siyasetinin bencilliğini açığa çıkarmaktan fazlasını getiremez. Son yedi yılda çevresindeki iç savaşlara, terör örgütlerine ve içerideki darbe girişimine rağmen demokrasisini koruyabilen bir ülkenin “insan hakları” söylemi ile sıkıştırılması Amerikan karşıtı milliyetçiliği daha fazla yükseltir. FETÖ ve PKK’ya destek veren Washington, her kesimden büyük tepkiler alır. Muhalefet, ülkenin Doğu Akdeniz’den Dağlık Karabağ’a kadar milli menfaatleri için, isteyerek ya da istemeyerek iktidara destek vermek zorunda kalır.
Seçimlerden hatırlarsınız. Muhalefet partileri, “radikal sevgi” denen bir şeyden bahsediyorlardı. Doç. Dr. Nebi MİŞ & SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Bu kavram, bir Batı ülkesinin seçim kampanyasında daha önce kullanılmış eski bir söylemin ithal edilerek kopyalanmasından başka bir şey değildi. Kullananlar da ne işe yaradığını bilmiyorlardı. Ama en azından, iktidarı “kutuplaştırıcı” bir siyaset izlemekle suçlamak...
Muhalefeti destekleyen gazeteciler ve CHP’nin içinden iyi haber alan köşe yazarları, CHP yönetimi ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun yeni bir siyasi taktik izlediğinden bahsediyorlar. “CHP’nin bu yeni planı”ndan övgüyle söz ediyorlar. “Değişik bir strateji” diye içten içe seviyorlar. Doç. Dr. Nebi MİŞ & SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Kimsenin aklına gelmeyen ve “tarafsız CHP’li gazeteciler”i bu kadar...
‘Demokrasiyi getirecek aygıt’ olarak lanse edilen sosyal medya, parlak beyinlerin de odak noktası oldu. Silikon Vadisi bu kafayla gitmeye devam ederse teknolojik gelişimi zehirleyecek. Doç. Dr. Nurullah GÜR & SETA Ekonomi Araştırmaları Direktörü Sosyal medyaya yönelik hayal kırıklıkları artıyor. Sosyal medya, Arap Baharı sırasında “demokrasiyi getirecek aygıt” olarak lanse ediliyordu. Ama Kırım’ın...
24 Kasım 2024, her 24 Kasım’ın “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaya başlanmasının 43. yılı. Çalışan ve emekli tüm öğretmen arkadaşlarımın 43. öğretmenler gününü sağlık, esenlik ve başarı dileklerimle kutluyorum. Ünlü bilim ve devlet adamı Benjamin Franklin diyor ki: “Dünyada işlenmesi güç üç şey vardır: Elmas, çelik, insan ruhu”. Elmas ve çeliği işlemek mekanik olarak,...
Ülkemizde yaşanan kadınlara yönelik şiddetin önemli bir boyutunu, boşanma aşamasında ya da boşanma sonrası yaşanan şiddet olayları oluşturmaktadır. Aile içindeki birlikteliği sona erdiren boşanma, toplumsal yaşamın bir gerçeği olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile, Türk toplumunun temelini oluşturmakla birlikte aile içinde yaşanan muhtelif sorunların değişik boyutları bulunmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre,...
Mahremiyet; aile içinde, bir sırdaş grupta, iki kişi arasında ya da bireyin özel yaşamına dair; bilgi, belge ve görüntülerin açığa çıkmaması, korunmasıdır. Günümüzde mahremiyet sınırının aşıldığına, gizli kalması gereken bilgi, belge ve özel görüntülerin ifşa edildiğine dair haberlere güncel basında veya sosyal medyada gözlemlemekteyiz. Toplumsal yapıda ailenin korunması, ahlaken sağlıklı...