Katar’a uygulanan ablukanın kalkması: Körfez’de ‘kırılgan’ birlik dönemi ve Türkiye

TÜHA HABER / Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve aynı zamanda Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) uzmanı olan Dr. Mustafa Yetim, Arap Ayaklanmaları süreci Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri içerisindeki farklılıkları net bir şekilde derinleştirmiş ve sonrasında Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ittifakının başını çektiği bölgesel blok söz konusu devrimlere karşı bir tavır sergilediğini açıkladı.
Dr. Mustafa Yetim, Katar’a uygulanan ablukanın kalkmasını (UHA) Uluslararası Haber Ajansı’na değerlendirerek, “Bu temel tutum neticesinde 3 Temmuz 2013 yılında Mısır’da Abdülfettah Sisi öncülüğünde yapılan ve kısa süreli demokratik süreci sonlandıran askeri darbeyi BAE-Suudi Arabistan bloku özellikle sahiplenmişti” dedi.
Suudi Arabistan-BAE blokunun aksine zaman içerisinde askeri boyutu da güçlenen Türkiye-Katar ittifakının ise bölgede Arap ayaklanmaları sürecinin oluşturduğu değişim-reform dalgasına destek sunduğunu ifade eden Dr. Mustafa Yetim, bu durumun BAE-Suudi Arabistan bloku ve bu bloka askeri darbe sonrasında katılan Mısır tarafından endişe ile karşılanmış ve Katar ile Türkiye’nin Müslüman Kardeşlere yönelik desteğini temel tehdit olarak belirlendiğinin altını çizdi.
Dr. Mustafa Yetim, dolayısıyla uzun yıllar kendisini İran’dan gelen “Şii Hilali” tehdidi üzerine konumlandıran ve bu çerçevede bütüncül bir yaklaşım sergileyen KİK ülkelerinde ilk defa bu denli kriz ve ayrışma yaşandığını ifade etti.
5 Haziran 2017’de Katar’a uygulanan kapsamlı ambargo sonrasında dağılmanın eşiğine gelme yorumları yapılan KİK ülkelerinin statükocu aktörleri BAE ile Suudi Arabistan’ın bu defa “Müslüman Kardeşler Hilali” şeklinde tehdit söylemi inşa ederek bizatihi KİK ülkesi bir aktörü (Katar) “öteki” olarak kabul ettiğini dile getiren Dr. Mustafa Yetim, şöyle devam etti:
“Bu temel yaklaşım nedeni ile Suudi Arabistan-BAE ile Katar ilişkileri hızla bozulma sürecine girmiş ve ilk defa 2014’te ortaya çıkmasına rağmen Donald Trump’ın ABD’de iktidara gelmesi gibi küresel gelişmelere de bağlı olarak söz konusu ilişkiler 2017’de kapsamlı bir krize evrildi. Bu kriz süresince Bahreyn, BAE ve Suudi Arabistan gibi KİK ülkeleri aynı birlik içerisinde yer aldıkları bir diğer ülkeye yani Katar’a kapsamlı ambargo uygulandı. Dolayısı ile İran ile ilişkiler, Türkiye’nin Katar’daki askeri üssü, Müslüman Kardeşler’e destek ve el-Cezire kanalının Arap Ayaklanmalarını destekleyen yayınları gibi durumların dile getirildiği ablukacı ülkeler tarafından Doha yönetimine sunulan ve belirli süre içerisinde yerine getirilmesi beklenilen talep listesi Katar’ın bu ülkelere boyun eğmesi anlamını taşımaktaydı” dedi.
Bu süreç sonrasında İran’ın ve özellikle Türkiye ile ekonomik, siyasi ve askeri temaslarını yoğunlaştıran Doha’nın bu defa İran’a karşı değil bizatihi KİK ülkeleri içerisindeki statükocu ülkelere karşı denge arayışına yöneldiğinin anlaşıldığına dikkat çeken Dr. Mustafa Yetim, bu noktada 2000’li yıllar ve özellikle Arap Ayaklanmaları süresince bölgesel politikaların, Doha ile uyum gösteren Ankara’nın stratejik tercih olarak ortaya çıktığının görüldüğünü açıkladı.
Dr. Mustafa Yetim, ” Dolayısı ile ablukacı ülkelerin kapsamlı ambargo sürecinin atlatılmasında ve Katar’ın ablukacı ülkelere karşı otonom varlığını sürdürmesinde Ankara’nın hayati katkısının olduğu hatırlanmalıdır. BAE-Suudi Arabistan ittifakı ile bölgesel tercihleri nedeni ile ilişkileri gerilen Ankara’nın ise sürdürdüğü diyalog ve uzlaşı çağrılarının yeterince dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifade ile 2017’de patlak veren krizin genel olarak Türkiye-Katar ittifakını hedef aldığı ve Türkiye’nin Körfez ve Ortadoğu’daki nüfuzuna yönelik olduğu sonraki gelişmelerde BAE-Suudi Arabistan blokunun izlediği politikalarda da kendisini göstermiştir” değerlendirmesinde bulundu..
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) uzmanı olan Dr. Mustafa Yetim, Aradan geçen süre içerisinde Katar’a yönelik taleplerinin karşılanmayacağını ve hatta kendi tercihlerinin sınırlandığını fark eden özellikle Riyad yönetiminin, BAE ile de Yemen-İran eksenli yaşadığı problemleri de göz önüne alarak, Katar-Türkiye ittifakı ile ilişkilerini düzeltme yolunu tercih ettiğinin son dönemde verilen olumlu mesajlardan anlaşıldığını kaydetti.
Dr. Mustafa Yetim, “2019’un sonlarında doğru “Futbol Diplomasisi” belirli bir yumuşamayı beraberinde getirmesine rağmen krizin ana aktörlerinden olan ve İran ile Türkiye’yi dengeleme pahasına İsrail ile kapsamlı ortaklık yolunu tercih eden BAE’nin bu süreci engellediği ifade edilmiştir. Diğer taraftan Cemal Kaşıkcı meselesinde sarsılan imajı, Yemen’deki ağır insan hakları ihlalleri nedeni ile karşılaştığı uluslararası eleştiriler ve İsrail ile “normalleşme” sürecinin getirdiği iç meşruiyet problemleri karşısında Suudi Arabistan’ın geleneksel “düşman” olarak tanımladığı İran’a daha fazla odaklanmayı ve Katar-Türkiye hattı ile sorunlarını çözmeyi amaçladığı söylenebilir. Diğer bir ifade ile BAE ile de farklılaşan tercihler, içerideki meşruiyet problemleri ve ABD’de krizin çözülmesini talep eden Joe Biden’ın iktidara gelme durumu Riyad yönetimi önündeki seçenekleri sınırlandırdı. Dolayısı ile KİK krizinin gelişmesinde BAE’nin rolü daha baskın iken krizin sonlandırılmasında Suudi Arabistan’ın dönüşen tercihlerinin etkili olduğu söylenebilir” şeklinde konuştu.
Yaklaşık 3,5 yıl süren KİK içerisindeki krizin sonlandırılmasında ve Katar-Suudi Arabistan arasında yakınlaşmanın ortaya çıkmasında Türkiye’nin baskın bir rolü-etkisi olduğunu düşünüldüğünde bu süreç sonrasında üç ülke arasındaki ilişkilerin olumlu düzeyde olabileceği söylenebileceğinin altını çizden Dr. Mustafa Yetim, diğer taraftan BAE tarafından adeta Doha ile soğuk bir barışın var olduğu ve Abu Dabi’nin Libya, Suriye, Lübnan ve Doğu Akdeniz gibi konularda Türkiye karşıtı bölgesel girişimlerini sürdüreceğinin anlaşıldığını belirtti.
Dr. Mustafa Yetim, “Diğer bir ifade ile söz konusu yakınlaşmanın temel hoşnutsuz aktörü ve bu süreci riske sokma ihtimali olan aktörün BAE olduğu söylenebilir. Bu durum Riyad’ın sürece önemli oranda sahip çıktığını göz önüne aldığımızda önümüzdeki dönemde BAE-Suudi Arabistan ittifakında farklı gelişmeleri beraberinde getirebilir” değerlendirmesinde bulundu.
Sonuç olarak Katar-Suudi Arabistan yakınlaşmasının artık daha normal ve doğru bir zeminde oluştuğu ve Türkiye’nin bu konuda etkili olduğunun söylenebileceğine vurgu yapan Dr. Mustafa Yetim, Uzun dönem İran tehdidi karşısında konumlanan KİK’in önemli partnerlerinden Doha’nın sadece İran’ı değil artık BAE-Suudi Arabistan ittifakını da dengeleme ihtiyacının Doha-Ankara ittifak ilişkilerindeki kalıcılığı beslediğini aktardı.
Dr. Mustafa Yetim, Riyad’ın Doha’nın otonom yapısını ve Ankara ile çok boyutlu ortaklığını onaylamasının aynı zamanda, Türkiye’nin Körfez’de başat aktör olduğunu kabulü anlamına geldiğinin altını çizdi.
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde (ORSAM) uzmanı Dr. Mustafa Yetim, diğer bir ifade ile ilerleyen süreçlerde bu üç aktör arasındaki ilişkilerin gelişme durumunun, orta yolcu ve genelde KİK ülkeleri arasında krize karşı çıkan Kuveyt-Umman gibi ülkeler ile de Ankara’nın çok boyutlu ilişkilerini geliştirmesini beraberinde getirebileceğini kaydetti.
HABER : Ataner YÜCE & Emekli TRT Muhabiri
[TÜHA Haber Ajansı, 12 Ocak 2021]