İnsani yardımın islam dünyasında ihtiyaç duyulmasının arka planı
*Bu analiz İslam dünyasında insani yardıma duyulan ihtiyacın arka planını, 7 Ekim sonrasında Gazze’de derinleşen insani krize yönelik yardım çabaları ve karşılaşılan engelleri, Türkiye’nin bu süreçteki katkılarını bütüncül biçimde ele alıyor.
* Haberin detayı!…
TÜHA /TÜRKUAZ İnternational News Agency
ANKARA , 26 EKİM 2025 – Kamu
ve sivil alanda iş ahlakı, İslam ekonomisi, sosyal hizmet konu başlıklarında birçok eğitimde, çalışmada ve projede görev gerçekleştiren ve sosyal politikanın tüm yönleri ile ilgilenen SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nda Toplum ve Medya Direktörü olarak görev yapan Araştırmacı Prof. Dr. Faruk TAŞÇI, SETA için “İnsani yardımın islam dünyasında ihtiyaç duyulmasının arka planı“nın analizini yaptı.
İslam dünyasındaki terör, ekonomik krizler, doğal afetler, savaş/çatışma ve işgaller nedeniyle insani yardıma ihtiyaç duyulabilmektedir. 7 Ekim 2023 sonrasında ise Gazze’de tarihin en ağır insani krizlerinden biri yaşanmıştır.
Açlık, yetersiz beslenme, sağlık sisteminin çökmesi, suya ve temel ihtiyaçlara erişimin İsrail tarafından engellenmesi gibi sebeplerle Birleşmiş Milletler (BM), Gazze’yi resmen “kıtlık” bölgesi ilan etmiştir. Ancak Cenevre Sözleşmeleri’ne aykırı şekilde Siyonist işgal rejimi (7 Ekim öncesine benzer şekilde) insani yardımların Gazze’ye girişini sistematik olarak engellemiş, yardımları ağır/zorlayıcı denetime ve izne tabi tutmuştur; ayrıca konvoylara saldırılar düzenlenmiştir.
Bu durum Gazze’deki insani felaketi daha da derinleştirmiştir. Bu insani yardım krizinin giderilmesi noktasında çift yönlü bir yaklaşım benimseyen Türkiye hem Gazze’ye doğrudan insani yardım ulaştırma çabası göstermiş hem de Gazze’den hasta, yaralı ve öğrencileri tahliye ederek kendi topraklarında Filistin halkına destek vermeye ve kolaylıklar sunmaya devam etmektedir. Türkiye’nin yardımları büyük ölçüde T.C. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) koordinasyonunda sivil toplum kuruluşlarının (STK) da dahli ile Mısır ve Ürdün üzerinden Gazze’ye ulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’nin Gazze’ye yönelik insani yardım politikasında bazı uygulamaların ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. Bu bağlamda Sumud Filosu ve Özgürlük Filosu girişimlerinin herhangi bir çekince olmaksızın sahiplenildiği ve bu girişimlere yönelik siyasi ve toplumsal desteklerin açıkça verildiği görülmektedir.
Mevcutların yanında en son ateş sonrasında da Gazze’deki hastaların ve yaralıların Türkiye’ye tahliyesine ilişkin hazırlık süreçlerinin başlatıldığı ve bu alanlarda devlet kurumlarının yanı sıra STK’ların da çeşitli düzeylerde sürece dahil olduğu dikkat çekmektedir.
Öte yandan Türkiye’ye 7 Ekim sonrasında tahliye edilen Gazzelilerin psikososyal destek süreçlerinde kültürel duyarlılıkların daha fazla gözetilmeye ihtiyaç duyulduğu, bu çerçevede kamu kurumları ile çeşitli STK’ların koordinasyon içerisinde hareket ettiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca Türkiye’deki üniversitelerin ve bazı belediyelerin Gazzeli öğrencilere yönelik sosyal ve ekonomik destek uygulamalarını belirli ölçülerde uyguladıkları; burs, barınma ve rehberlik hizmetleri başta olmak üzere çeşitli alanlarda katkıların sunulduğu not edilmelidir.
Nihai olarak Türkiye’nin hem iç kamuoyu hem de
uluslararası çevrelerden gelen çeşitli baskılara rağmen Gazze’ye yönelik insani yardım politikalarını büyük ölçüde kendi vicdani sorumluluk anlayışı doğrultusunda ve kararlı bir tutumla sürdürdüğü, ateşkes sonrasında
da hızlıca insani yardım sürecine dahil olduğu görülmektedir.
İnsani yardımlar BM, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi ile uluslararası ve ulusal STK’lar tarafından sağlanmaktadır. Bu kuruluşlar da ağırlıklı olarak hükümetlerden, daha az oranda özel kişilerden ve işletmelerden gelen fonlarla desteklenmektedir.
Dünya genelinde 362 milyondan fazla insanın acil insani yardıma ihtiyaç duyduğu tahmin edilmekle birlikte 7 Ekim 2023’ten sonra dünyada en fazla insani yardım meselesinin gündeme geldiği nokta Gazze’dir.
Dünya genelinde 362 milyondan fazla insanın acil insani yardıma ihtiyaç duyduğu tahmin edilmekle birlikte 7 Ekim 2023’ten sonra dünyada en fazla insani yardım meselesinin gündeme geldiği nokta Gazze’dir. Zira Siyonist işgal rejimi tarafından zaten yıllarca abluka altında olan Gazze, 7 Ekim sonrasında doğrudan soykırıma maruz kalmanın yanında insani yardım ihtiyacının da merkezi noktası haline gelmiştir.
Bu nedenle olsa gerek 2024’te Gazze’deki derinleşen insani krizin etkisiyle Filistin’e yapılan insani yardım (tüm engellemelere rağmen) ciddi oranda artmıştır.
Filistin 2024’te 2,9 milyar dolarla dünyada en fazla insani yardım alan ülke olmuştur. Bu, bir önceki yıla göre yüzde 51’lik ve 2023’e göre de toplamda yüzde 88’lik artış anlamına gelmektedir. Söz konusu artışla Filistin; Ukrayna ve Suriye’yi geride bırakarak insani yardımların en çok yönlendirildiği ülke olmuştur.
Türkiye de Gazze’ye yönelik insani yardım çabasında ilk sıralarda yer alan öncü ülkelerdendir. Böyle bir zeminde üç temel soru akla gelmektedir:• İslam dünyasında insani yardıma ihtiyaç duyulmasının arka planı nedir?
• 7 Ekim sonrası Gazze’ye yönelik insani yardım çabaları ve bunun önündeki engeller nelerdir?
• Türkiye bugüne değin Gazze için hangi insani yardım adımlarını atmıştır?
İNSANİ YARDIMIN İSLAM DÜNYASINDA İHTİYAÇ DUYULMASININ ARKA PLANI
BM tarafından krizlerden etkilenen insanların hayatını kurtarmak ve yaşadıkları sıkıntıları hafifletmek amacıyla yapılan destekler olarak tanımlanan “insani yardım” başta silahlı çatışmalar/savaşlar gibi insan kaynaklı felaketler ile kuraklık, deprem, tsunami ve kasırga gibi doğal afetlerden etkilenen insanlara yönelik maddi ve lojistik destekleri kapsamaktadır.
Söz konusu doğal ve beşeri faktörlerden etkilenen topluluklara gıda ve beslenme, barınma, sağlık hizmetleri, su, sanitasyon ve hijyen altyapısı gibi hayati öneme sahip desteklerle insani yardımlar sağlanmaktadır. Ayrıca özellikle çatışma veya afet durumlarında eğitimin kesintiye uğramasını önlemek amacıyla acil durumlarda eğitim hizmetleri de insani yardım kapsamında sunulmaktadır.
Mağdur insanların acil ihtiyaçlarını karşılamada ve uzun vadeli iyileşmeyle kalkınmanın temelini atmada hayati öneme sahip olan bu desteklerin yerine getirilmesinde belli ilkelere dikkat edilmektedir. 1991’de BM Genel Kurulu kararıyla “insancıllık, yansızlık, tarafsızlık ve bağımsızlık” dört temel insani yardım standardı/ilkesi olarak belirlenmiştir.
İnsancıllık ilkesi özellikle en savunmasız gruplar olan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere tüm mağdurların onuruna ve haklarına saygı gösterilerek korunmasını esas almaktadır. Yansızlık ilkesi yardımın etnik köken, cinsiyet, din, ırk, milliyet veya siyasi görüş gözetmeksizin sağlanmasını ifade ederken tarafsızlık ilkesi herhangi bir politik, dini ya da ideolojik tarafı tutmadan en acil ihtiyaçların öncelikli olarak karşılanmasını amaçlamaktadır. Bağımsızlık ilkesi ise insani yardımın politik, ekonomik veya askeri amaçlardan tamamen bağımsız şekilde yürütülmesini öngörmektedir.
Ana hatlarıyla böyle bir çerçeveye sahip olan insani yardımlara İslam dünyasında
duyulan ihtiyacın artması; terörün olumsuz yansımaları, ekonomik sorunların etkileri ve doğal afetlerin ardından ortaya çıkan insani krizlerden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte bu ihtiyacın en önemli nedeni ise savaşlar, iç çatışmalar ve işgallerin doğurduğu olumsuzluklardır.
Filistin başta olmak üzere Irak, Suriye, Yemen, Afganistan ve Arakan gibi bölgeler bu bağlamda öne çıkan kriz alanlarıdır. İslam dünyasında hem devletler arası hem de iç savaşlar ve dış müdahaleler/işgaller sonucu yoğun çatışmalar yaşanmış ve yaşanmaya da devam etmektedir. Bunların sonucunda büyük kayıplar ortaya çıkmaktadır.
Afganistan işgalleri, İran-Irak Savaşı, Balkanlardaki Bosna ve Kosova savaşları, Arakan işgali, Somali ve Suriye iç savaşlarında milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Sudan’da devam eden iç savaşta ve 7 Ekim’den bu yana iki yıllık süreçte Filistin Gazze’deki soykırımda binlerce insan da hayatını kaybetmiştir.
Sadece 2010-2014 arasındaki savaş/çatışma ölümlerinin yüzde 94’ü Müslüman ülke vatandaşlarına aittir. Yine 2018’deki savaşlarda/iç çatışmalarda ölen yaklaşık 100 bin insanın yüzde 80’i İslam ülkelerindendir.10 7 Ekim sonrası sadece Gazze’de şehit edilenlerin sayısı 65 binin üstündeyken11 bunların en az 19 bin 424’ü çocuk ve 10 bin 138’i kadındır.
Öte yandan savaşlar/çatışmalar sadece ölüm getirmemiş aynı zamanda büyük göç dalgalarına da yol açmıştır. Somali, Sierra Leone, Afganistan, Suriye, Yemen, Libya ve Balkanlar gibi birçok bölgeden milyonlarca insan göç etmek zorunda kalmıştır ki Filistin bunların başında gelmektedir. 1948 işgalinden bu yana 10 milyona yaklaşan Filistinli dünyanın farklı yerlerine göç etmek zorunda kalmıştır.13 Göçlerden en çok çocuklar etkilenmiştir.
Milyonlarca çocuk kaybolmuş, yetim kalmış ya da sokakta yaşamaya başlamıştır. Örneğin ABD işgalinde sadece Irak’ta 5 milyon,14 iç savaş yaşayan Suriye’de ise yaklaşık 10 milyon çocuğun yardıma muhtaç ve 1 milyona yakınının da yetim kaldığı tahmin edilmektedir.
Tüm bu gelişmeler/yaşananlar net bir şekilde İslam dünyasında insani yardım ihtiyacının kaynağı durumundadır. Fiiliyatta da dünyada uluslararası insani yardım alan ilk 10 ülke arasında halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler ağırlıktadır. Bunlar içinde de Filistin ilk sıradadır. (devam edecek- 7 EKİM SONRASI GAZZE’DEKİ İNSANİ YARDIM ÇABALARI
VE ÖNÜNDEKİ ENGELLER)
***
Yazar hakkında

ve sivil alanda iş ahlakı, İslam ekonomisi, sosyal hizmet konu başlıklarında birçok eğitimde, çalışmada ve projede görev gerçekleştiren ve sosyal politikanın tüm yönleri ile ilgilenen SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nda Toplum ve Medya Direktörü olarak görev yapan Araştırmacı Prof. Dr. Faruk TAŞÇI, SETA için “İnsani yardımın islam dünyasında ihtiyaç duyulmasının arka planı“nın analizini yaptı.