enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
13:31 İsrail’in Gazze Soykırımı İki Şeyi Kanıtladı!
07:58 Ülke Profili: Lübnan
07:50 Başkent Ankara 2026 yılında Türk dünyasının birçok kültürel ve turistik faaliyetlerine ev sahipliği yapacak…
07:38 TeklifimGelsin’de kredi başvuru hacmi bu yıl içinde 3,5 kat artarak 41 milyar TL seviyesine ulaştı
07:36 Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreteri Euronews’e konuştu: Türk devletleri AB ile ticari ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor
07:34 Dışişleri: İsrail meclisinin Batı Şeria’nın ilhakına yönelik attığı adım yok hükmündedir
07:28 Polonya’nın AB Göç Paktı’ndan Muafiyet Tartışması: Dayanışma mı Ayrıcalık mı?
07:27 Karayolları Genel Müdürlüğü Yol Durumu Bülteni
07:26 Almanya’da Doğuş Çay’ın form sınıfı çayları, “danthron” adlı yasaklı madde içerdiği tesbit edildi…
07:26 “KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimleri; Doğu Akdeniz Dengesi ve Jeopolitik Yansımalar”
07:20 Ömer Çelik: İsrail’in barbar kararını tümüyle reddediyoruz
07:17 Türkiye, iki şehriyle ilk 30’a girerek dünya gastronomi liginde güçlü bir yer edindi…
07:17 Girişim Koçu Özgül ÖZTÜRK: Kadın çiftçiler geleceği ekiyor
07:04 Özel haber: AB, Mısır’a 75 milyon euroluk mali destek paketini açıklayacak
07:00 Trump Macaristan’daki zirve planını iptal etti: Putin ile ‘boşa giden bir toplantı’ istemiyorum
00:16 Türkiye’nin Enerjide Çeşitlilik ve Arz Güvenliği Stratejisi
08:39 Batı’ya Uzak, Belirsizliğe Yakın: Gürcistan’da Kırılma Dönemi mi?
07:55 Gazeteci İlhan KARAÇAY: Gazeteciliğin Talihsizliği ve Vefasızlık!
07:48 Güne başlarken, şirketlerin sermaye artırımları, iş anlaşmaları, ortaklık yapılarındaki değişimler, öne çıkan projeleri neler?
07:47 İsrail Gazze’deki vahşetin görülmesini istemiyor
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Brüksel Günü Kurtarıyor, Asıl Soru Hâlâ Masada

Brüksel Günü Kurtarıyor, Asıl Soru Hâlâ Masada
28.03.2021
A+
A-

Mesele, Türkiye’nin AB’ye hazır olup olmadığı değil. Tam tersi. İster coğrafya, ister nüfus, ister din deyin fark etmiyor. AB siyasetçileri “Türkiyeli bir AB’yi” tahayyül etme cesareti gösteremiyor.

Prof. Dr. Burhanettin DURAN & SETA Genel Koordinatörü

AB Liderler Zirvesi küçük pozitif adımlar ve haziran ayına yapılan uzatma ile sonuçlandı. Yakınlaşma adımlarının “aşamalı, orantılı ve geri dönülebilir” olarak nitelenmesi tipik “havuç-sopa” yaklaşımı. İletişimi de çok da bildik. Medyaya sızdırma ile önce “yaptırım” ihtimali konuşturularak “sopa” gösterildi. Sonra Doğu Akdeniz’deki gerilimin düşmesi vurgulanarak Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve mülteciler konusunu müzakere etme iradesi ile “havuç” öne çıkarıldı.

Elbette demokrasi ve insan hakları eleştirisi şerhi ile birlikte. Halbuki olumlu görülen iki karar da 2016 göç anlaşmasına dayalı olarak AB’nin zaten yapması gerekenlerdi.

Bu minimal gelişme Ankara ve Brüksel arasında yakınlaşma havası doğurması sebebiyle olumlu. Her iki tarafın kısa vadeli çıkarlarına uygun. Ancak AB liderlerinin “üyelik sürecini yeni başlıklar açarak canlandırmayı” bir türlü gündeme almaması Türkiye-AB ilişkilerindeki kırılganlığı sürdürecek.

‘Bekleme odası” anlayışı neden riskli?

AB’nin “sopa-havuç” yaklaşımı sadece günü kurtarma amaçlı. Asıl soruyu, Türkiye ile ilgili nihai kararı, hep erteliyorlar. Şimdi Biden yönetimi ile Türkiye’yi konuşacağız diyerek küçük adımlarla yetiniyorlar. Halbuki bekleme odasında tutulan Türkiye’yi birliğe almak da almamak da artık yönetilmesi çetin bir noktaya gidiyor. Ankara, AB başkentlerini bekleyen veya onların arzularına ayarlı bir dış politika yürütmüyor. Kendi milli çıkarları çerçevesinde bölgesel ve küresel rolünü güçlendiriyor. AB’nin yalnız bıraktığı alanlarda (PKK ve FETÖ terörüyle mücadele ve Suriye gibi) yeni dengeler ve çözümler oluşturuyor. Bu kimi zaman AB başkentlerinin aleyhine de olabiliyor. Doğu Akdeniz, Libya ve Kafkaslar’da AB siyasetini derinden etkileyecek hamlelerde bulunuyor. Ortak dış politika oluşturmada sürekli sıkıntı yaşayan AB ise Türkiye’ye ne zaman komşu, ne zaman ortak, ne zaman üyelik perspektifi ile yaklaşacağını netleştiremiyor. Birbiriyle bağlantılı bu üç hususu (komşu, ortak ve üye) bir arada yönetmek gerekli. Giderek daha aktif ve iddialı hale gelen Ankara’ya Erdoğan şerhi koymak ya da havuç-sopa ile yaklaşmak AB’nin uzun vadeli Türkiye politikası olamaz. Brüksel’in günü kurtaran yaklaşımı Türkiye-AB ilişkilerini sürekli gerilim ve tartışma ortamında tutuyor.

AB’nin neresinde olabiliriz?

AB’nin Türkiye’ye “demokrasi baskısı” yapmasını isteyen çevreler mutsuz. Brüksel’in artık Ankara’yı aday değil “komşu” olarak gördüğünü ve stratejik çıkarları için idare ettiğini üzülerek söylüyorlar. Batı dünyasının artık Türkiye’yi kendinden görmediğinden ve Rusya benzeri yere konumlandırdığından şikâyet ediyorlar. Bunu da elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlıyorlar.

Halbuki 1998’den 2005’e kadar mesafe kat eden AB adaylık/üyelik müzakere sürecimizde kritik olan AB liderlerinin tercihiydi. Beğendikleri AK Parti döneminde (2005-2010 arası) üyelik müzakerelerini tıkadılar. Güney Kıbrıs’ı Annan Planı’nı reddettiği halde üye yaptılar. “Kendilerinden” görmedikleri Türkiye, Suriye kökenli devasa sorunlarla yüzleşirken seyirci kaldılar.

Ankara’nın etrafındaki bölgeden gelen tehditlerle mücadelesinde az destek oldular, daha çok eleştirdiler. Şimdi de Yunanistan’ın maksimalist taleplerini dayatıyorlar.

Bence, AB, Türkiye’yi üyeliğe alma cesaretini hiçbir zaman gösteremedi. Hep zamana ve sürece oynadı. 1990’ların Türkiye’sini bile üye yapsalardı bugünden farklı bir Avrupa şekillenirdi. Bugünün iddialı Türkiye’sini dışlamalarının asıl sebebi ülkemizde gördükleri “değerler” sorunu değil.

Mesele, Türkiye’nin AB’ye hazır olup olmadığı değil. Tam tersi. İster coğrafya, ister nüfus, ister din deyin fark etmiyor. AB siyasetçileri “Türkiyeli bir AB’yi” tahayyül etme cesareti gösteremiyor. Romantik batıcılığın ve AB fanatizminin gereği yok. Avrupalılar nihai kararlarını verene kadar “komşu, ortak ve üyelik” boyutlarının hepsinin reel imkânlarına odaklanalım.

[TÜHA Haber Ajansı, 28 Mart 2021]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.