enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
12:05 Köy Kanunu Meclis’te kabul edildi
11:53 MGK bugün Beştepe’de toplanacak
11:44 Asgari ücrette geri sayım
00:13 9 terörist etkisiz hale getirildi
00:08 Fahrettin Altun: Vatandaşlarımız teyit edilmemiş bilgilere itimat etmemeli
00:07 Plaka tescil işlemlerinde artık notere gitmeye gerek kalmayacak
00:06 Bakan Yerlikaya: Bu yıl ayda ortalama 11 bin göçmen ülkesine döndü
00:06 Orta Asya ülkeleri Kırgızistan ve Tacikistan arasındaki sınır anlaşmazlığı çözüme kavuştu
00:05 Cumhurbaşkanı Erdoğan, Japonya Veliaht Prensi Akshino ile görüştü
00:04 İsrail-Lübnan Ateşkesi: Kırılgan Bir Barış Süreci mi?
00:02 Koruncuk Vakfı’nın 45. yılı
00:02 Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT), Valetta’daki 31. Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda konuşacak
00:01 Türkiye’nin önde gelen entegre lojistik şirketi Solmaz’dan ‘Eğitim Üssü’
00:01 Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Merkez Bankası rezervlerimiz ciddi bir şekilde artış gösteriyor”
00:01 Girişimcilik ve iş dünyası yedinci kez Giveback Gala’da bir araya geldi
18:50 Türkiye-Azerbaycan Ticaretine Nizip Damgası
08:32 Doğal akışı değiştirilen ‘Dilkaya Deltası’ yok oluyor
07:14 Güvenli altyapı ve kesintisiz hizmetin adresi: Simpra
00:17 Turgut Özal Vakfı Başkan Vekili Semih Narlı, “Kürt sorununun çözümüne yönelik atılan tüm adımları destekiyoruz”
00:10 5 soruda Suriye’de yaşanan gelişmeler
TÜMÜNÜ GÖSTER →

2024 ABD Başkanlık Seçimi ve Başkan Adaylarının Dış Politika Yaklaşımları

2024 ABD Başkanlık Seçimi ve Başkan Adaylarının Dış Politika Yaklaşımları
04.11.2024
A+
A-

Bu analiz Trump ve Harris’in üç önemli dış politika konusu olan Çin, Ukrayna ve İsrail meselelerindeki pozisyonlarını ele alıyor.

TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency

2024 ABD başkanlık seçimi dış politika alanında Donald Trump ve Kamala Harris’in belirgin şekilde farklı yaklaşımlarını ortaya koyuyor.

Trump, Çin’e karşı daha agresif ve korumacı bir politika izlemeyi vadederken Harris stratejik iş birliği ve müttefiklerle koordinasyonu önceliyor.

Ukrayna konusunda Trump, Washington’ın desteğini azaltarak savaşı hızla bitirme planları yaparken Harris mevcut desteği ve Moskova’ya karşı yaptırımları sürdürmeyi savunuyor.

İsrail-Filistin meselesinde ise Trump, İsrail’e koşulsuz destek sunarken Harris insani krize dikkat çekiyor ancak Tel Aviv yönetimine yaptırım uygulama niyeti taşımıyor. Dolayısıyla seçim sonuçları ABD’nin küresel rolü açısından önemli neticeler doğuracaktır.

GİRİŞ
2024 ABD başkanlık seçimi sadece iç politika açısından değil dış politika meselelerinde de ciddi bir ayrışmanın işaretlerini veriyor. Elbette her iki adayın da ülkenin stratejik çıkarları doğrultusunda uzlaşabileceği temel konular var. Ancak Trump ve Harris arasında özellikle dış politikada belirgin farkların olduğu açıkça görülüyor.

Amerikan siyasetinde artan kutuplaşma partiler arası uzlaşıyı giderek zorlaştırıyor ve bu da adayların dış politika yaklaşımlarına yansıyor. Gelinen noktada üzerinde geniş bir mutabakat sağlanabilen konuların sayısının çok az olduğu söylenebilir.

Bu kutuplaşma ışığında iki adayın dış politika meselelerine yaklaşımları da farklılık gösteriyor. Örneğin Çin, Rusya ve Ortadoğu gibi kritik bölgelerde alınacak kararlar konusunda ciddi ayrışmalar söz konusu. Ancak bu pozisyonların çoğu sürpriz niteliğinde değil.

Trump daha önce başkanlık yapmış bir isim olarak dış politika konularında nasıl bir yaklaşım benimseyeceğine dair ipuçları verdi. Harris’in ise Biden yönetiminin başkan yardımcısı olarak görev yapmış bir figür olarak olası bir başkanlık durumunda Biden’ın politikalarından tamamen kopmayacağı düşünülüyor. Kendi dış politika ekibini oluşturacak olsa da Harris’in Biden yönetiminden radikal bir sapma göstermesi beklenmiyor.

Bu analiz Trump ve Harris’in üç önemli dış politika konusu olan Çin, Ukrayna ve İsrail meselelerindeki pozisyonlarını ele alıyor. Çin’e karşı Trump daha agresif ticaret politikalarını savunurken Harris ticari baskı kurmanın yanı sıra müttefiklerle koordinasyonu ön planda tutuyor.

Rusya-Ukrayna savaşında Trump, ABD’nin askeri desteğini azaltmayı ve Avrupa’nın daha fazla sorumluluk almasını savunurken Harris, Biden döneminin Ukrayna’ya yönelik desteğini sürdürmeyi hedefliyor.

İsrail-Filistin meselesinde ise Trump’ın İsrail’e tam destek vermesi öngörülürken Harris’in de İsrail’e askeri yardımları devam ettirmesi ve Filistinlilerin içinde bulunduğu zor durumu sadece retorik düzeyde ele alması beklenebilir. Her iki adayın geçmişteki tutumları, dış politikada gelecekte izleyecekleri yollar konusunda önemli ipuçları sunuyor.

ÇİN İLE STRATEJİK REKABET

Çin, ticaret, teknoloji ve güvenlik gibi birçok başlıkta ABD’nin dış politikasının merkezinde yer alıyor. Stratejik bir rakip olarak değerlendirdiği Çin ile ilişkisini yönetmek Amerikan siyasetinin en önemli meselelerinden biridir. 2024’te hangi ismin başkan seçileceği bu ilişkinin nasıl idare edileceğine dair önemli ipuçları verecektir.

Her iki aday da Çin’le rekabette tedbirler almayı planlasa da bu tedbirlerin sertlik derecesi bir farklılık unsuru olarak öne çıkıyor.

Trump Çin’e karşı daha agresif ve korumacı bir yaklaşım benimseyerek ticaret savaşı, gümrük vergileri ve  Çin’e bağımlılığın azaltılması gibi politikaları savunuyor. Harris ise bir yandan benzer tedbirler öngörürken diğer yandan Çin ile ilişkilerin tam anlamıyla kopması yerine stratejik iş birliğiyle rekabetin yönetilmesini ve müttefiklerle koordineli bir politika izlenmesini hedefliyor.

Trump’ın başkanlığı dönemindeki Çin politikası ticaret dengesizliği ve kendi tabiriyle adil olmayan ticaret uygulamalarını merkeze koydu.

Bu bağlamda Trump yönetimi Çin ile bir ticaret savaşı başlatarak yüz milyarlarca dolar hacmindeki Çin malına gümrük vergisi getirdi.

Çin imalatına bağımlılığı azaltmak, ABD istihdam piyasasını güçlendirmek ve yerli üretimi teşvik etmek için Çin’den ithalata gümrük vergileri uygulamanın yanı sıra güvenlik endişelerini gerekçe göstererek Huawei gibi Çinli teknoloji firmalarını hedef aldı.

Eski başkan bu gümrük vergileriyle Çin’in fikri mülkiyet ihlalleri, para birimi manipülasyonu ve Çinli şirketlere devlet sübvansiyonları gibi haksız ticaret pratikleri olarak gördüğü uygulamalarına karşı çıktı. Ticaret savaşı iki ülke arasında ekonomik gerilimlere yol açarken Trump gümrük vergilerinin Amerikalı işçileri koruyacağını, ticaret açığını azaltacağını ve Çin’e ticaret uygulamalarında reform yapması için baskı oluşturacağını savundu.

Bu agresif hamlelere rağmen Trump daha geniş ticaret sorunlarını tam olarak çözmedi ancak 2020’nin başlarında imzaladığı “Birinci Aşama” ticaret anlaşması Çin’in daha fazla ABD tarım ürünü satın almayı ve yapısal değişiklikler gerçekleştirmeyi taahhüt etmesiyle sonuçlandı.

Trump halen iki ülke ticari ilişkilerinde ABD’nin zararlı çıktığını düşünüyor ve seçilmesi durumunda ABD’nin Çin’e bağımlılığını minimize etmeyi hedefliyor.

Trump’ın “Önce Amerika” ticaret planında ortaya koyduğu yeni ticaret politikası, Çin’e yönelik daha agresif ve korumacı bir yaklaşımı işaret ediyor. Böylece Trump “Çin yanlısı” olarak nitelendirdiği Biden yönetiminin politikaları yerine yabancı üreticileri daha sert vergilendiren ve yerli üretimi teşvik eden bir sistem getirmeyi planlıyor.

Trump’ın planı Çin’in “en çok kayrılan ülke” statüsüne son vermeyi, elektronik, çelik ve ilaç gibi kritik ürünlerin bu ülkeden ithalatını dört yıl içinde aşamalı olarak durdurmayı içeriyor. Ayrıca Pekin’in bu kısıtlamaları üçüncü ülkeler üzerinden aşmasını önlemek için de
sıkı tedbirler uygulanacağını belirtiyor.

Benzer bir yaklaşımla Çin’den ithalata yüzde 60 vergi getirmeyi hedefliyor.

Trump, Amerikan şirketlerinin Çin’e yatırım yapmasını engelleyecek ve Çin’in ABD’de stratejik sektörlerdeki yatırımlarını durduracak yeni kurallar getirmeyi
de planlıyor.

(devam edecek)

 

 

Trump bu politikaların Amerikan
işçilerine daha fazla iş imkanı sağlayacağını ve
Çin ile ekonomik ilişkileri ABD lehine yeniden
şekillendireceğini savunuyor.
Çin’le güvenlik ilişkilerinde ise en fazla öne
çıkan mesele Tayvan’dır. Trump, Çin’in bu ada ülkesini işgali durumunda ABD’nin Tayvan’ı
savunup savunmayacağı konusunda net bir pozisyon almamakla birlikte Trump döneminin
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD-Tayvan
ilişkilerini güçlendirme yönünde adımlar atmıştır. Bunlar arasında ABD ve Tayvan yetkililerinin
görüşmelerindeki geleneksel kısıtlamaların kaldırılması da yer almıştır.5
Tayvan’ın yarı iletken
üretiminde dünya lideri olmasını ve ABD’nin bu
alandaki etkisini kaybetmesini eleştiren Trump
bu ülkeye çip ticaretinde gümrük vergisi getirilebileceğini de belirtiyor.6
Trump, Asya’daki müttefiklerle Çin’e karşı
iş birliği yapmayı önemli bulduğunu fakat Japonya ve Güney Kore gibi müttefiklerin yıllarca
ABD’den haksız kazanç sağladığını da dile getiriyor. Bu tutumun Trump’ın Avrupa ve NATO’ya
bakışıyla benzeştiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle
Trump’ın Pekin’le rekabette bölgedeki geleneksel
müttefiklerini tamamen devreden çıkarmadan
daha bağımsız bir dış politika izlemeyi tercih
ettiği söylenebilir. Dolayısıyla Trump’ın olası
ikinci döneminde Çin’le ilişkilerinde bölge ülkelerinin çıkarlarını gözetmemesi endişesi sıkça
dile getiriliyor.7
Harris’in Çin politikasının ise Biden dönemi yaklaşımına paralel şekilde ilerlemesi beklenebilir. Biden-Harris yönetimi, ulusal güvenlik
açısından kritik olan yüksek teknoloji ürünlerinin Çin’e ihracatına katı kısıtlamalar getirdi
ve yazılım gibi tehlikeli gördüğü alanlarda bu
ülkeden ithalatı sınırladı.8
Ayrıca ABD’nin
Avrupa Birliği (AB) ve diğer müttefiklerine de

 

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.