Yeni dünya düzeninde Güney Kafkasya’nın artan etkisi…
* Uluslararası Siyaset Uzmanı, Diplomasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (DASAM) Başkanı Mehmet Gökhan Özçubukçu, “Yeni Dünya Düzeninde Güney Kafkasya’nın Stratejik Önemi”ni Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Araştırmaları Merkezi’nde (İRDS Center). değerlendirdi:⤵️
🌍 Uluslararası sistem çok kutuplu, bağlantı temelli ve bölgesel güçlerin daha görünür olduğu bir yapıya evrilirken, Güney Kafkasya bu dönüşümün kilit alanlarından biri haline gelmektedir.👇
🔹 İkinci Karabağ Savaşı sonrasında hashtagAzerbaycan’ın jeopolitik rolü nasıl ve neden güçlendi?
🔹 hashtagZengezur Koridoru, yalnızca bölgesel bir ulaşım hattı mı; yoksa yeni dünya düzeninde hashtagAvrasya bağlantısallığını yeniden şekillendiren stratejik bir eksen mi?
🔹 hashtagGüneyKafkasya, enerji, ulaştırma ve güvenlik ekseninde neden artık vazgeçilmez bir bölge olarak görülüyor?
🔹 Çatışmadan bağlantısallığa, statükodan entegrasyona uzanan bu dönüşüm küresel güç dengelerini nasıl etkiliyor?
* İşte detayı!…
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Mehmet Gökhan Özçubukçu, (DASAM) Başkanı
ANKARA, 31 ARALIK 2025 –
Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Çalışmaları Merkezi’nden (İRDS CENTER) Turan ALİZADE’ye
Uluslararası Siyaset Uzmanı, Diplomasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (DASAM) Başkanı Mehmet Gökhan Özçubukçu, Güney Kafkasya’nın yeni dünya düzenindeki artan etkisine ilişkin, Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Çalışmaları Merkezi’den (İRDS CENTER) Araştırmacı Turan ALİZADE’ye değerlendirmelerde bulundu:
Uluslararası sistem, Soğuk Savaş sonrasında tesis edilen liberal düzenin çözülmesiyle birlikte giderek çok katmanlı, çok merkezli ve rekabetçi bir yapıya evrilmektedir. Bu dönüşüm, yalnızca küresel güç merkezlerini değil; aynı zamanda bu güçlerin kesişim alanlarında yer alan bölgesel jeopolitik havzaları da stratejik olarak yeniden tanımlamaktadır. Güney Kafkasya, bu bağlamda artık yalnızca Rusya’nın “arka bahçesi” ya da Batı’nın çevreleme kuşağının bir parçası olarak değil; Avrasya’nın jeoekonomik ve jeostratejik geçiş alanlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Özellikle 2020’de gerçekleşen İkinci Karabağ Savaşı sonrasında bölgesel güç dengelerinde yaşanan köklü değişim, Güney Kafkasya’yı yeni dünya düzeninin kritik fay hatlarından biri haline getirmiştir.
Güney Kafkasya’nın jeopolitik önemi tarihsel olarak imparatorluklar arası rekabet bağlamında şekillenmiştir. Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğu ve İran arasında uzun süre tampon bölge işlevi gören bu coğrafya, Soğuk Savaş döneminde Sovyet kontrolü altında nispeten durağan bir alan olarak kalmıştır. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ortaya çıkan güç boşluğu, bölgeyi yeniden küresel rekabetin nesnesi haline getirmiştir. Günümüzde Güney Kafkasya; Avrupa, Asya ve Orta Doğu üçgeninde enerji, ulaştırma, güvenlik ve diplomasi ağlarının kesiştiği stratejik bir merkez olarak konumlanmaktadır.
Bu dönüşümün en belirleyici kırılma noktası, şüphesiz İkinci Karabağ Savaşı’dır. Savaş yalnızca Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü büyük ölçüde yeniden tesis etmesiyle sonuçlanmamış; aynı zamanda bölgesel düzenin normlarını, arabuluculuk modellerini ve güç dağılımını da yeniden şekillendirmiştir. Karabağ sonrası dönemde Güney Kafkasya artık “donmuş çatışmalar coğrafyası” olmaktan çıkmış; yeniden inşa, entegrasyon ve ulaştırma koridorları ekseninde tanımlanan dinamik bir jeopolitik alana dönüşmüştür.
İkinci Karabağ Savaşı Sonrası Azerbaycan: Askerî Başarıdan Jeopolitik Aktörlüğe
İkinci Karabağ Savaşı, Azerbaycan açısından yalnızca askerî bir zafer değil; aynı zamanda devlet kapasitesinin, stratejik planlamanın ve çok boyutlu güç inşasının somut bir göstergesi olmuştur. Azerbaycan, savaş sürecinde modern harp doktrinlerini, ileri teknoloji kullanımını ve dengeli diplomatik yaklaşımı başarıyla birleştirerek bölgesel güç statüsünü pekiştirmiştir. Bu süreç, Azerbaycan’ı pasif bir enerji ihracatçısından aktif bir jeopolitik aktöre dönüştürmüştür.
Karabağ sonrası dönemde Azerbaycan’ın stratejik önemi üç temel düzlemde belirginleşmektedir. Birincisi enerji güvenliği boyutudur. Avrupa’nın Rus enerji kaynaklarına bağımlılığını azaltma çabaları çerçevesinde Azerbaycan, Güney Gaz Koridoru üzerinden güvenilir ve stratejik bir alternatif olarak öne çıkmaktadır. İkincisi ulaştırma ve lojistik boyutudur. Orta Koridor’un işlerlik kazanması, Azerbaycan’ı Çin’den Avrupa’ya uzanan ticaret hatlarının merkezî halkalarından biri haline getirmiştir. Üçüncüsü ise diplomatik ve normatif alandır. Azerbaycan, Karabağ zaferi sonrasında “statükoyu bozan” değil; yeni statükoyu inşa eden, barış ve bölgesel işbirliğini önceleyen bir aktör konumuna yükselmiştir.
Bu çerçevede Azerbaycan’ın Zengezur Koridoru konusundaki ısrarı, yalnızca Nahçıvan ile kara bağlantısının sağlanmasına yönelik teknik bir hedef değil; Avrasya ölçeğinde bağlantısallık (connectivity) siyasetinin merkezine yerleşme stratejisinin bir yansımasıdır. Bu yaklaşım, Azerbaycan’ın jeopolitik değerini artırırken, bölgesel ve küresel aktörlerin Güney Kafkasya’ya ilişkin pozisyonlarını da yeniden tanımlamalarına neden olmaktadır.
Zengezur Koridoru ve “Trump Koridoru” Tartışması
Zengezur Koridoru, Karabağ sonrası Güney Kafkasya jeopolitiğinin en tartışmalı ve çok boyutlu başlıklarından biri haline gelmiştir. Bu koridor, Azerbaycan’ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında, Ermenistan toprakları üzerinden geçecek bir ulaşım hattını ifade etmektedir. Ancak söz konusu hat, yalnızca Azerbaycan’ın iki parçasını birbirine bağlamamakta; aynı zamanda Türkiye’yi doğrudan Azerbaycan ve Orta Asya’ya bağlayan stratejik bir jeopolitik eksen oluşturmaktadır.
“Trump Koridoru” söylemi ise, bu hattın Batı tarafından Rusya ve İran’ı çevreleme stratejisinin bir parçası olarak desteklendiği iddialarına dayanmaktadır. Özellikle ABD’de Trump döneminde Çin’in Kuşak-Yol Girişimi’ne alternatif güzergâh arayışlarının hız kazanması ve İran’ın bölgesel ulaştırma ağlarının dışında bırakılması hedefi, Zengezur Koridoru’nun küresel jeopolitik anlamını genişletmiştir. Bununla birlikte, koridoru yalnızca ABD merkezli bir proje olarak değerlendirmek indirgemeci bir yaklaşım olacaktır. Zengezur, esas itibarıyla bölgesel ve küresel aktörlerin çıkarlarının kesiştiği çok katmanlı bir jeopolitik projedir.
Bu noktada temel tartışma, koridorun bir “egemenlik ihlali” mi yoksa “bölgesel entegrasyon” aracı mı olduğu sorusu etrafında yoğunlaşmaktadır. Azerbaycan ve Türkiye, koridoru karşılıklı fayda temelinde bir bağlantısallık hattı olarak tanımlarken; Ermenistan uzun süre bu projeyi kendi egemenliğine yönelik bir tehdit olarak algılamıştır. Ancak yeni dünya düzeninde bağlantısallık siyasetinin ön plana çıkması, bu algının sürdürülebilirliğini ciddi biçimde sorgulatmaktadır.
Sıkışmış Bir Ermenistan: Barış Yoluyla Rahatlama Mümkün mü?
Ermenistan, İkinci Karabağ Savaşı sonrasında tarihinin en derin jeopolitik sıkışmışlıklarından biriyle karşı karşıya kalmıştır. Uzun yıllar statükoya dayalı bir güvenlik anlayışını benimseyen Erivan yönetimi, bu statükonun çökmesiyle birlikte hem askerî hem de diplomatik kapasite açısından ciddi bir kırılganlık yaşamaktadır. Rusya’ya aşırı bağımlılık, Batı’dan beklenen desteğin sınırlı kalması ve bölgesel entegrasyon projelerinin dışında kalma riski, Ermenistan’ı stratejik bir yol ayrımına sürüklemiştir.
Bu bağlamda barış, Ermenistan açısından ideolojik ya da ahlaki bir tercih değil; doğrudan varoluşsal bir zorunluluk haline gelmiştir. Azerbaycan ile imzalanacak kapsamlı bir barış anlaşması, yalnızca sınırların karşılıklı tanınmasını değil; aynı zamanda Ermenistan’ın bölgesel ulaştırma, ticaret ve lojistik ağlarına entegre olmasını da mümkün kılacaktır. Zengezur Koridoru’nun Ermenistan egemenliği altında, uluslararası garantiler ve bölgesel mutabakat çerçevesinde işletilmesi, Erivan için bir tehditten ziyade ekonomik ve siyasal bir rahatlama fırsatı sunmaktadır.
Ermenistan’ın barış yoluyla rahatlaması, üç temel koşulun sağlanmasına bağlıdır. Birincisi, revizyonist söylemden vazgeçilmesi ve Karabağ meselesinin kapanmış bir dosya olarak kabul edilmesidir. İkincisi, bölgesel entegrasyon projelerine aktif katılım sağlanarak izolasyon siyasetinin terk edilmesidir. Üçüncüsü ise çok yönlü bir dış politika benimsenerek tek bir güvenlik sağlayıcıya aşırı bağımlılığın azaltılmasıdır. Bu koşulların hayata geçirilmesi halinde Ermenistan, sıkışmış bir tampon devletten bölgesel ağlara eklemlenen bir geçiş ülkesine dönüşebilir.
Sonuç: Güney Kafkasya Yeni Dünya Düzeninin Test Alanı
Yeni dünya düzeni, tek bir hegemonun belirleyici olduğu, kuralları önceden tanımlanmış ve merkez–çevre ayrımının net biçimde çizildiği bir yapıdan uzaklaşmaktadır. Bunun yerine, güç dağılımının parçalandığı, bölgesel aktörlerin inisiyatif alanlarının genişlediği ve bağlantısallık üzerinden tanımlanan çok katmanlı bir rekabet düzeni ortaya çıkmaktadır. Bu dönüşüm, yalnızca küresel büyük güçleri değil; onların kesişim alanlarında yer alan stratejik bölgeleri de yeniden değerli kılmaktadır. Güney Kafkasya ve özellikle Azerbaycan, bu nedenle yeni dünya düzeninin yükselen jeopolitik merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Azerbaycan, bu yeni jeopolitik tabloda yalnızca enerji kaynaklarına sahip bir ülke değil; bu kaynakları küresel pazarlara güvenilir biçimde ulaştırabilen, kriz dönemlerinde öngörülebilir bir ortak olarak hareket edebilen ve askerî kapasitesini diplomatik ve ekonomik araçlarla destekleyebilen bir devlet yapısına ulaşmıştır. Güney Gaz Koridoru ve Orta Koridor üzerindeki rolü, Azerbaycan’ı yeni dünya düzeninde “istikrar üreten” ve “denge kuran” aktörlerden biri haline getirmektedir.
Güney Kafkasya’nın yükselişi, bölgenin artık büyük güçlerin nüfuz mücadelesine sahne olan pasif bir alan olmaktan çıkmasıyla yakından ilişkilidir. Azerbaycan’ın Türkiye ile kurduğu stratejik ortaklık, esnek ittifaklar ve çok yönlü diplomasi anlayışıyla bölgesel denge üretme kapasitesini artırmıştır. Bu durum, Güney Kafkasya’yı küresel siyasetin periferisinden merkezine doğru taşımaktadır.
Sonuç olarak, Güney Kafkasya’nın ve Azerbaycan’ın yeni dünya düzenindeki önemi tek bir faktöre indirgenemez. Bu önem; askerî kapasite ile diplomatik esneklik, enerji kaynakları ile ulaştırma ağları ve bölgesel işbirliği ile küresel rekabet arasında kurulan dengeden doğmaktadır. Güney Kafkasya, bu dengeler doğru yönetildiği ölçüde, tarihsel olarak alışık olduğu çatışma coğrafyası kimliğini geride bırakarak, yeni dünya düzeninin bağlantı, geçiş ve denge alanlarından biri haline gelecektir.
