Ortadoğu’daki “Barbar Savaş Makinesini Durdurmak”
İran açısından bakıldığında durumu farklı açılardan değerlendirmek gerekir. Birincisi, Heniyye’nin İran topraklarında suikasta uğraması dolayısıyla “İran’ın misafiriyken şehit edilidği” şeklinde bir kamuoyu algısı hakim durumdadır. Bu mesele İran sosyolojisi açısından önem arz etmektedir. Zira İran toplumu açısından misafiri Allah’ın gönderdiğine, yemeğinin ve suyunun eksik edilmemesi gerektiğine inanılır.
Prof. Dr. Kemal İNAT, Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 10 Eylül’de Kahire’de gerçekleştirilen Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında yaptığı konuşmada başta Gazze olmak üzere Ortadoğu’ya ölüm yağdıran İsrail’e karşı safların sıklaştırılması gerektiğini ve “ancak o zaman bu barbar savaş makinesinin durdurulabileceğini” söyledi. Ortadoğu uluslararası sisteminin yapısı üzerinden bu sözleri analiz edelim.
İsrail’in “barbar bir savaş makinesi” olduğuna kuşku yok. 7 Ekim’den beri Gazze’de bir soykırım gerçekleştiriyor. Aynı dönemde Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te de binlerce masum insanı öldüren, yaralayan veya sorgusuz hapse atan Netanyahu rejimi Lübnan ve Suriye’ye de sürekli saldırılar düzenliyor.
Hakan Fidan’ın “safları sıklaştırma” daveti konusundaki samimiyetine de kuşku yok. Kendisini tanıyanlar bölgedeki Müslüman ülkeler arasındaki işbirliğine ne kadar önem verdiğini bilirler.
Peki, Ortadoğu siyasal sisteminin yapısı “safların sıklaştırılmasını” ne kadar mümkün kılıyor?
Bu konuda iki büyük engel söz konusudur. Öncelikle bölge ülkeleri arasındaki mezhepsel veya etnik farklılıkların iyi yönetilememesinin çok kolay şekilde çatışma ve rekabete neden olması bölgedeki Siyonist saldırganlığa karşı birlikteliğin önündeki temel engeli oluşturuyor. Etnik ve mezhepsel farklılıklar doğaldır. Bölge ülkelerinin kendi ulusal çıkarları için etkili güçler olmaya çalışmaları ve bunun için rekabet etmeleri de normaldir. Ancak bu farklılıkların ya da her ülkenin kendi ulusal çıkarını öncelemesinin bütün bölge halklarına zarar verecek çatışmalara dönüşmemesi gerekiyor. Ortadoğu ülkelerinin bunu iyi yönetemedikleri ve bütün bölgeyi tehdit eden İsrail-ABD saldırganlığına karşı “safları sıklaştıramadıkları” görülüyor. İkinci olarak, ABD, Rusya ve İngiltere gibi küresel aktörlerin Ortadoğu’da kendi nüfuzlarını tehlikeye sokacak birliktelikleri engellemeye yönelik politikaları da bölgenin Müslüman ülkelerinin “safları sıklaştırmalarının” önündeki önemli engellerden biri olarak duruyor. Bu yüzden “safları sıklaştırmak” isteyenlerin bunun oldukça zor bir iş olduğunu bilerek bu yolda gelebilecek engelleme ve dirençlere hazırlıklı olması gerekiyor.
Peki, “barbar savaş makinesinin durdurulması” konusunda “safların sıklaştırılması” dışında bir seçenek var mı? Aslında bu soruya, uluslararası siyasal sistemdeki güç dengesizliği bu kadar açıkken “Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerin safları sıklaştırması, Siyonizm’in barbar savaş makinesi İsrail’in durdurulması için yeterli olacak mı?” sorusunun da eklenmesi gerekiyor.
Önce birinci sorudan başlayalım. Uluslararası sistemin yapısı ve onun Ortadoğu’ya yansımaları bize cevabın çok açık olduğunu söylüyor: İsrail katliamlarının durdurulması konusunda safların sıklaştırılmasından başka seçenek yok. Siyonizm’in ele geçirdiği ABD ve diğer birçok devlet tarafından desteklenen Siyonist savaş makinesinin durması için şu üç şeyden birinin gerçekleşmesi gerekir:
- İsrail ve onu destekleyen küresel Siyonist yapının, Gazze soykırımını, Batı Şeria ve Lübnan’da gerçekleştirilen katliamları “şimdilik” yeterli görmesi ve kendiliğinden buna son vermesi. Netanyahu ve Amerikan Kongresi’ndeki Mike Johnson ve Lindsay Graham gibi Siyonistlerin hedefinin sadece Gazze ve Batı Şeria ile sınırlı olmadığı, İsrail’in güvenliği için tehdit gördükleri bütün bölge ülkelerini tahrip etmek adına ABD’yi de savaşa sokmaya çalıştıkları hatırlanırsa küresel Siyonist ittifakın kendiliğinden katliamları durdurma ihtimali zayıf görünüyor.
- Mevcut uluslararası siyasal sistemde, Siyonizm’in baş aktörlerinden biri olan ABD’yi dengeleyebilecek en büyük güç olan Çin’in İsrail-ABD-Avrupa ittifakını dengeleyecek şekilde Ortadoğu’ya müdahil olması. Çin’in ekonomik olarak ABD’yi dengeleyecek güce ulaşmış olmasına rağmen askeri açıdan halen oldukça geride olduğu, Tayvan için bile ABD ve müttefikleriyle silahlı bir çatışmayı göze almazken Ortadoğu’da böyle bir askeri rekabete girmekten kaçındığı ve İsrail’in bölgedeki katliamlarını durduracak şekilde müdahil olmaktan çok uzak olduğu görülüyor.
- Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerin aralarındaki rekabet ve çatışmaları “şimdilik de olsa” bir kenara bırakıp soykırımcı İsrail, soykırım destekçisi ABD ve diğer ülkelere karşı ortak hareket ederek baskı oluşturması. “Siyonist savaş makinesinin durdurulması” için tek gerçekçi seçenek budur aslında. Bütün zorluklarına rağmen Müslüman ülkelerin “safları sıklaştırmak” için gerekli adımları hızla atmaktan başka çareleri yok. Zira Siyonist savaş makinesinin bugünkü hedeflerine ulaşmasına seyirci kalınması yarın sıranın bugün seyirci kalanlara gelmesine yol açacaktır. İsrail ve destekçilerinin bugüne kadarki pervasız politikalarından bu sonucu çıkarmakta zorlananların, Netayahu’nun soykırım suçlusu olarak hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin verdiği yakalama kararı varken gittiği Amerikan Kongresi’nde sanki Dünya Siyonist Kongresi’ndeymiş gibi çılgınca alkışlanmasını hatırlamaları yeterli olacaktır.
Son olarak, Müslüman ülkelerin “safları sıklaştırmasının” bile kısa vadede “Siyonist savaş makinesini” durdurma konusunda yeterli olamayabileceği tespitini yapalım. Zira küresel siyasal sistemdeki güç dağılımında İslam dünyası maalesef çok dezavantajlı bir durumda. Ancak soykırımcı İsrail’in ve ona destek veren küresel Siyonist imparatorluğun saldırganlığının hedefi olmaktan kurtulmanın başka bir yolu da görünmüyor.