İran-İsrail Çatışması İran Kamuoyuna Nasıl Yansıyor?

* İsrail’in, 13 Haziran Cuma gününün ilk saatlerinden itibaren İran’a başlattığı saldırılar, iki ülke arasındaki askerî ve jeopolitik dengelerin yanı sıra kamuoylarında da büyük etki yarattı.
* Detayı bültenimizde!…
TÜHA/ TÜRKUAZ İnternational News Agency
ANKARA, 17 HAZİRAN 2025 -İran Araştırmaları Merkezi’nden (İRAM) İran’ın kurumsal yapısı, dış politika stratejileri ve İran-Orta Asya ilişkileri konusunda uzman Rahim Farzam, ” İran-İsrail Çatışması İran Kamuoyuna Nasıl Yansıyor?” konusunda TÜHA Haber‘e değerlendirmelerde bulundu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, saldırıların hemen ardından yaptığı açıklamada, İran halkının desteğini almak ve “diktatoryal rejimden kurtulmak” yönündeki amacının İran halkıyla ortak hedefler taşıdığını savunması, saldırıların İran sokaklarındaki yansımalarını daha da merak konusu haline getirdi.
Ancak güne şiddetli patlama sesleriyle uyanan İranlılar arasında gözlemlenen ilk tepki, derin bir şok ve öfke oldu. İlk şokun ardından oluşan genel kanaat, saldırıların yalnızca askerî hedeflere yönelik olduğuydu. Ancak gün ağardıkça ve sivil alanlardaki tahribat ortaya çıktıkça bu algı hızla değişti. Sosyal medya fenomenlerinin şehirde dolaşarak gördüklerini paylaşmalarıyla birlikte kamuoyundaki endişe de artmaya başladı.
Bu gelişmeler sonucunda, İran’ı İsrailli sivilleri hedef almakla suçlayan Netanyahu hükümetinin, İran kamuoyu nezdinde yaratmak istediği algı baştan çökmüş oldu. Peki, İranlılar arasında İsrail saldırılarının hangi boyutları ön plana çıktı?
Saldırıların kapsamı nasıl karşılandı?
İsrail saldırılarında İran’ın farklı kentlerinin eş zamanlı hedef alınması ve saldırıların günlere yayılması, 2024 yılında yaşanan karşılıklı saldırılardan farklı olarak İran halkında bu durumun sınırlı askerî müdahalelerden farklı bir nitelik taşıdığına dair güçlü bir kanaat oluşturdu. Ortaya çıkan manzara, o günleri anımsayan birçok İranlının zihninde İran-Irak Savaşı’nın travmatik izlerini canlandırdı. Bu aşamada, İran devletinin sergilediği istihbarat ve güvenlik zaafı nedeniyle sert eleştiriler yapılsa da halkın büyük bölümünün bu saldırıyı bir milli güvenlik sorunu olarak değerlendirdiği görüldü. Özellikle nükleer bilim adamlarının hedef alınmasına dönük tepkilerin olduğu gözlemlendi. Zira nükleer program, bazı kesimler tarafından teknolojik bağımsızlığın sembolü olarak görülürken bilim insanlarının hedef alınması ülkenin entelektüel birikiminin kasıtlı olarak tahrip edilme girişimi olarak değerlendirildi.
İran’ın aynı günün akşam saatlerinde İsrail’e karşı misilleme operasyonu başlatması ise endişenin belirli ölçüde memnuniyete dönüşmesini beraberinde getirdi ve Tahran’ın yanı sıra birçok kentte sevinç gösterilerinin yapıldığı görüldü. İran devlet medyasının saldırılar ve misilleme konusundaki yayınları, halk tepkisini şekillendirmede önemli rol oynadı. Tel Aviv’e düşen füzelerin görüntülerinin devlet televizyonunda yayınlanması kamuoyunda “zafer” duygusu ve moral yükseltici bir etki yarattı.
Endişe ve eleştirilerin temelinde ne var?
İran’ın misilleme operasyonları başlatması memnuniyetin yanında yeni endişelere de neden oldu ve kamuoyu nezdinde olası senaryolara ilişkin kaygılar ortaya çıktı. Bu noktada doğalgaz, petrol ve elektrik sıkıntısı, İsrail’in saldırılarının şiddetinin artıp artmayacağı, konvansiyonel olmayan silahların devreye girip girmeyeceği, barajlar ve enerji santralleri gibi kritik altyapıların hedef alınıp alınmayacağı ve benzeri endişeler gündeme geldi. Diğer yandan İran’ın füze kapasitesinin İsrail’in hava savunma sistemlerinden daha önce tükenme riskinin dillendirildiği de görüldü.
Bu endişelerin yanı sıra, yönetime yönelik sert eleştiriler de yükselmeye başladı. Özellikle hava savunma sistemlerinin ilk saldırılarda yetersiz kalması yoğun tepkiyle karşılanırken, uzun yıllardır farklı toplumsal hareketlerde sıkça duyulduğu üzere yine ülke kaynaklarının yanlış alanlarda israf edildiği yönünde eleştiriler yapıldı. Bir diğer dikkat çekici nokta, yaşananlarla ülkedeki zorunlu örtünme uygulaması arasında kurulan ilişkiydi. Bazı kesimler yıllarca bu konuda kadınlara uygulanan baskı politikalarına ayrılan kaynakların ülkenin gerçek güvenlik ihtiyaçlarından çalındığı yönünde tenkitlerde bulundu.
Kalıcı değişim mümkün mü?
İranlılar arasında İsrail saldırganlığının yaşanan çatışmanın asli kaynağı olduğu yönünde hakim kanaat kadar güçlü bir görüş de rejimin uygulamalarının ülkeyi kritik dönemlerde savunmasız hale getirdiğidir. Bu kanaatin derinleşip derinleşmeyeceği ise çatışmanın gidişatına ve rejimin kriz sonrasında atacağı adımlara bağlı olacaktır.
Eğer İsrail saldırıları devam eder ve sivil kayıplar artarsa halkın yönetime olan desteği önemli ölçüde sarsılabilir. Özellikle ekonomik zorlukların artması ve günlük yaşamın daha da zorlaşması durumunda, şu anda bastırılmış olan eleştiriler çok daha güçlü bir şekilde dile getirilecektir. Bu eleştirel sorgulama sürecinin özellikle çatışmalar sona erdikten sonra daha da derinleşmesi muhtemeldir. Özellikle hem iç hem de dış politikada köklü değişimler isteyen genç kuşağın verdiği tepkiler, gelecekteki toplumsal değişimin itici gücünü oluşturabilecek niteliktedir.
Dolayısıyla, mevcut yönetim bu krizden sağ çıkmayı başarsa dahi, İran toplumunda kapsamlı bir öz eleştiri ve hesaplaşma süreci baş gösterecek; dış politika tercihleri, diplomatik izolasyonun sonuçları, bu izolasyona bağlı olarak uygulanan yaptırımlar, millî kaynakların nasıl dağıtıldığı ve ulusal güvenlik stratejilerinin etkinliği gibi temel meseleler kamuoyunun gündemine taşınacaktır.
Bu durum yalnızca İran’ın iç dinamiklerini değil aynı zamanda bölgesel dengeleri de kalıcı biçimde etkileme potansiyeline sahiptir. İsrail saldırılarının kısa vadeli seyrinde İran’ın askerî ve diplomatik manevraları önemli rol oynayacak olsa da kriz sonrası aşamada çatışmanın İran toplumunda yarattığı travma ve sorgulama belirleyici olacaktır.
***
Yazar hakkında
Özgeçmiş
2013 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Rahim Farzam, yüksek lisansını da aynı üniversitenin Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nde tamamlamıştır. Doktora eğitimini Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Safevî Devleti’nin Doğu Politikası (1501-1736)” başlıklı teziyle tamamlamıştır. Dr. Farzam çalışmalarında İran’ın iç ve dış politikası, bölgesel politikaları, güvenlik stratejileri, Şii jeopolitiği ve bölgesel nüfuzunun yanı sıra Ortadoğu’da devlet dışı aktörler üzerine yoğunlaşmaktadır. Uzmanlık alanları arasında İran’ın kurumsal yapısı, dış politika stratejileri ve İran-Orta Asya ilişkileri de yer almaktadır. Ana dili Özbekçe olan Farzam, ileri düzeyde Türkçe, İngilizce ve Farsça bilmektedir.