45 yıl önce ABD’nin çuvalladığı İran operasyonu

* Özellikle Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti yakın tarihi konusunda verdiği eserlerle bilinen ve EnSonHaber köşe yazarı Mustafa Armağan, “45 yıl önce ABD’nin çuvalladığı İran operasyonu” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İran operasyonu
* Detayı haberimizde!…
TÜHA/ TÜRKUAZ İnternational News Agency
Yazar* Mustafa ARMAĞAN
İSTANBUL, 20 Haziran 2025
1979 yılı bir ‘devrim’ yılıydı.
Ocak ayı ortasında Şah’ın kaçması, akabinde İmam Humeyni’nin ülkeye dönmesiyle İran’da bir devrim yaşanmıştı.
İran İslam Cumhuriyeti kurulmuş, hemen ardından İranlı öğrenciler ABD Büyükelçiliğini işgal etmişti. Tabii ki Reagan’ın yemin merasimine kadar esir tutulan 50 Amerikalı rehine iki ülke arasında ciddi bir kriz doğuracaktı. Zira dünyanın gözünde ABD’nin itibarı sarsılmıştı.
İşte 1980 Nisanında ABD inceden inceye plan yaptıktan sonra tarihe Kartal Pençesi adıyla geçen gizli bir operasyona girişecek ama ava giden avlanır misali bir uçak ile bir helikopterinin kafa kafaya çarpışması sonucunda çölün ortasında askerlerinin yanık cesedini bırakıp kaçmak zorunda kalacaktı.
Ölü sayısı daha fazlaydı kuşkusuz. Diğer ölü ve yaralıların Delta Force kuvvetleri tarafından Yunan hava sahası kullanılarak Federal Almanya’ya götürüldüğü açıklanacaktı sonradan.
Başkan Jimmy Carter Beyaz Saray’da bir açıklama yaparak “Rehinelerin kurtarılması açısından başarı şansı yüksek, iyi hazırlanmış bir operasyon, malzemelerde ortaya çıkan arızalar yüzünden başarısızlığa uğradı” diyecekti. Çok üzgün bir yüzle televizyon kameralarının karşısına çıkan Carter kazanın oluş şeklini şöyle anlatmıştı:
“Kurtarma operasyonunda kullanılacak helikopterlerde ortaya çıkan bir arıza yüzünden geri dönüş emir verildi. Bu sırada yakıt ikmali yapan iki uçak çarpıştı. 8 asker öldü, çok sayıda asker de yaralandı. Askerlerimiz İran’da gerçekleştirilen başka bir hava operasyonu ile çıkarıldı.”
Operasyonun Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin basıldığı 4 Kasım’dan beri titizlikle hazırlandığını söyleyen Carter, bugüne kadar rehinelerin kurtarılması için diplomatik teşebbüslerin ve diğer tedbirlerin sonuçlarını beklediğini, olumlu bir sonuç çıkmayınca harekete geçme emrini verdiğini ifade etti. Ayrıca “Operasyonu ben başlattım ve ben durdurdum. Bütün sorumluluk bana aittir” diyerek sorumluluğu üstlendiğini beyan etmişti. (Tercüman, 27 Nisan 1980.)
ABD Savunma Bakanı Harold Brown’ın beyanatına göre olay şöyle cereyan etmişti:
Kaza, rehineleri kurtarmak amacıyla düzenlenen operasyonda 24-25 Nisan gecesi Deşt-i Kebir çölünde yakıt ikmali için durulduğu sırada gerçekleşmişti. Pakistan’daki ABD üslerinden kalkan 8 helikopterden üçünün olay yerinde arızalanması yüzünden başarılı olunamamıştı. Tamir edildiği düşünülen bir helikopterin Herkül C-130 nakliye uçağı ile çarpışması sonucunda 8 ölü, 4 yaralı verilmişti.
İki C-130 nakliye uçağı Kahire yakınlarındaki bir havaalanından kalkmış, Bahreyn’de yakıt ikmali yapmış, Tahran’a 320 km uzaklıktaki Tabas şehri yakınlarındaki çöle inmişti. 90 kişilik operasyon ekibi burada uçak gemilerinden gelen helikopterlerle birleşmişti. Helikopterlerden ikisi iniş yerine giderken arızalanmış, biri çöle inmek zorunda kalmış, onun mürettebatı başka bir helikopter tarafından toplanmış, arızalanan ikinci bir helikopter de Nimitz adlı uçak gemisine geri dönmüştü. İşin garibi, üçüncü bir helikopter yakıt ikmal yerine gelmiş ama o da hidrolik arızası yaparak görev dışı kalmıştı.
Dışişleri Bakanının verdiği ilginç bilgilerden biri de operasyonun en az 6 helikopterle yapılmasının planlandığı, helikopter sayısı bundan az olursa –ki sayı 5’e inmişti- iptal edildiğidir. Brown “Geri dön” emrini alan hava araçlarının çöl karanlığında kalkarken birbirini görmediği için çarpıştığını, diğer nakliye uçağının sağ ve yaralı kurtulanları nakliye gemilerine taşıdığını bildirmiştir.
Bütün bu olaylar Tahran’ın burnunun dibinde yaşanırken İranlı yetkililerin olaydan haberi dahi yoktur. (Bu arada oradan geçmekte olan bir otobüsteki 50 İranlı yolcu da ABD askerlerince tutuklanmıştı.)
Dışişleri Bakanı Kutbzade haberi ilk aldığında “Böyle bir şey duymadım” diyecek, Genelkurmay Başkanlığı meselenin ne olduğunu öğrenmek için harekete geçecek, bazı İranlı yöneticiler ise haberin uydurma olduğunu, ABD’nin panik çıkarmak için bu yola başvurduğunu iddia edecek, haberin doğru olduğu öğrenilince uçaklardan ikisinin İran jetleri tarafından düşürüldüğü(!) gibi akla ziyan bir açıklama daha yapacaklardı.
Beyaz Saray ancak operasyonun başarısız olduğunu açıkladıktan sonra İranlı yöneticiler ayılacak ve mahut Dışişleri Bakanı olayın “ABD’nin İran’a savaş ilanı” olduğunu söyleyecekti. Tahran Radyosu hiç altta kalır mı? O da şöyle efelenecekti:
“İçi asker ve CIA ajanı dolu iki Amerikan uçağı İran hava savunma birlikleri tarafından yok edilmiştir.”
Bu arada enkazlar arasında dolaşan bir İranlı asker yerde bulduğu bir kutuyu açmaya çalışacak ama kutu elinde patlayacak ve yaralanacaktı.
Ertesi gün olay mahallini gezdikten sonra Başbakan Beni Sadr’a ise şu hazin açıklamayı yapmak düşecekti:
“ABD bizim sistemimizi bizden iyi biliyordu. Bu nedenle zayıf noktalardan rahatça, görünmeden ülkeye girdiler.”
Aradan 45 yıl geçmiş.
Bugün durum farklı mı?