* Avrasya İncelemeleri Merkezi’den (AVİM), Avrupa Birliği, Türkiye – ABD İlişkileri, Kafkasya, Propaganda Çalışmaları ve Terörizm konularında uzman Analist Hazel ÇAĞAN ELBİR, AVİM için “AB’nin tek taraflı müdehaleleri ve Kıbrıs Türk halkının iradesine saygısızlık” başlıklı bir yorum kaleme aldı.
* Detayı haberimizde!…
TÜHA/ TÜRKUAZ İnternational News Agency
Analist*Hazel ÇAĞAN ELBİR, AVİM
ANKARA, 21 MAYIS 2025 –Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun, Johannes Hahn’ı Kıbrıs Özel Temsilcisi olarak atama kararı, Ada’daki siyasi gerçekleri ve hassas dengeleri hiçe sayan, Rum tarafının uzlaşmaz tutumuna hizmet eden bir provokasyondur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, “AB bizim rızamızı almadan herhangi bir sürece dahil olamaz[1]” şeklindeki sert ve haklı tepkisi, Türk tarafının egemen eşitlik ve uluslararası statü taleplerine olan sarsılmaz bağlılığını bir kez daha ortaya koymaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, María Ángela Holguín Cuéllar’ı Kıbrıs’taki kişisel temsilcisi olarak yeniden ataması ve Mart 2025’teki Cenevre toplantısında federasyon tezinin gündeme dahi alınmaması, iki devletli çözüm vizyonunun uluslararası alanda giderek kabul gördüğünü göstermektedir. Bu yazıda, AB’nin tek taraflı adımını diplomatik çerçevede eleştirecek, Türk tezlerini savunulacak ve iki devletli çözümün kaçınılmazlığı irdelenecektir.
Johannes Hahn
AB’nin Taraflılığı ve Diplomatik Teamüllere Aykırı Tutumu
AB’nin, Johannes Hahn’ı Kıbrıs Özel Temsilcisi olarak ataması, “uzlaşı arayışına katkı” gibi sunulsa da, atama açıklamasındaki ifadeler, Rum tarafının tüketilmiş federasyon tezini yeniden canlandırma çabasını açıkça desteklemektedir. Rum tarafının, Ada’daki iki halkın eşit statüsünü yok sayan bu dayatmacı yaklaşımı, yıllardır çözümsüzlüğün temel nedeni olmuştur. AB’nin, Kıbrıs Türk halkının rızasını almadan ve Türk tarafının egemen eşitlik taleplerini göz ardı ederek sürece müdahil olması, diplomatik etik ve uluslararası hukuk ilkelerine aykırıdır. Bu adım, AB’nin 2004 yılında, Annan Planı’nı reddeden Rum tarafını tek taraflı olarak tam üye yaparak kaybettiği tarafsızlığını bir kez daha teyit etmektedir. Hahn’ın atanması, AB’nin Rum liderliğinin sözcüsü konumuna düşerek, BM’nin “yeni atmosfer” olarak tanımladığı diyalog sürecini baltalama girişimidir.
AB’nin bu hamlesi, BM Genel Sekreteri’nin Holguín Cuéllar’ı yeniden atayarak sürdürdüğü yapıcı sürece gölge düşürmektedir. Mart 2025’te Cenevre’de gerçekleşen gayriresmi toplantı, federasyon tezinin tamamen gündemden kalktığı ve iki devletli çözüm vizyonunun tartışıldığı bir dönüm noktası olmuştur. Türkiye ve KKTC’nin, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü taleplerini net bir şekilde ortaya koyduğu bu toplantıda, Ada’daki iki ayrı halk ve iki ayrı yönetimin varlığı uluslararası toplum nezdinde bir kez daha vurgulanmıştır. AB’nin, bu yeni gerçekliği görmezden gelerek federasyon tezine destek vermesi, sadece çözümsüzlüğü derinleştirmekle kalmayıp, uluslararası diyalog zeminine de zarar vermektedir.
Kıbrıs Türk Halkının İradesi ve İki Devletli Çözümün Kaçınılmazlığı
Cumhurbaşkanı Tatar’ın, “Kıbrıs Türk halkının iradesi ve egemenlik hakkı yok sayılamaz” şeklindeki açıklaması, Türk tarafının tarihsel ve hukuki haklılığına dayanmaktadır. 1960 Anlaşmaları, Ada’da iki egemen halkın varlığını tescil etmiş, ancak Rum tarafının 1963’ten itibaren uyguladığı şiddet ve dışlama politikaları, Kıbrıs Türklerini ortaklıktan koparmıştır. 1974’te Rum tarafının Yunanistan’a ilhak girişimi, Türkiye’nin garantör devlet olarak müdahalesini zorunlu kılmış ve 1983’te KKTC’nin kuruluşu, Türk halkının kendi kaderini tayin hakkının bir tezahürü olmuştur. Bugün, Tatar’ın liderliğinde savunulan iki devletli çözüm vizyonu, bu tarihsel haksızlıkların telafisi ve Ada’daki siyasi gerçeklerin bir yansımasıdır.
Mart 2025 Cenevre toplantısı, bu vizyonun uluslararası alanda yankı bulduğunu kanıtlamıştır. Türkiye’nin tam desteğiyle, KKTC’nin federasyon modelini reddederek iki devletli çözümü önerdiği 2021’deki BM toplantılarından bu yana, Ada’daki iki ayrı halk ve yönetim gerçeği giderek kabul görmektedir. Cenevre’deki son toplantıda, federasyon tezinin konu bile edilmemesi ve tartışmaların pratik iş birliği alanlarına odaklanması, Türk tarafının tezlerinin haklılığını tescillemiştir. Açılacak yeni geçiş noktaları, mayın temizliği, çevre ve iklim sorunları, tampon bölgede güneş enerjisi üretimi gibi konular, iki taraf arasında eşit statüye dayalı işbirliğinin mümkün olduğunu göstermektedir. Ancak, bu iş birliği, Türk tarafının egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü taleplerinin tanınması şartına bağlı olacaktır.
María Ángela Holguín Cuéllar
AB’nin Çifte Standardı ve Uluslararası Topluma Mesaj
AB’nin, Hahn’ı atarken Türk tarafının rızasını almaması, zamanlama açısından da manidardır. Holguín Cuéllar’ın ay sonunda Ada’ya yapacağı ziyaret öncesinde atılan bu adım, BM sürecini gölgeleme niyetini taşımaktadır. Tatar’ın, BM ile yakın temaslarını sürdüreceğini ve Holguín ile uzlaşılan 6 inisiyatif çerçevesinde yapıcı çalışmalara devam edeceğini belirtmesi, Türk tarafının diyalogdan kaçmadığını, ancak dayatmalara boyun eğmeyeceğini ortaya koymaktadır. Türkiye’nin, çözümsüzlüğün sorumlusu olarak Rum tarafının siyasi ve ekonomik gücü Türklerle paylaşmayı reddetmesini işaret etmesi ise, Ada’daki gerçekliğin uluslararası toplum tarafından anlaşılmasını sağlamıştır.
AB’nin, “birlik dayanışması” kisvesi altında Rum tarafını koşulsuz desteklemesi, uluslararası toplum için bir dayatma olarak görülebilecektir. Türkiye’nin, BM’nin daha gerçekçi yaklaşımını memnuniyetle karşıladığı ve üçüncü taraflardan, özellikle AB’den, Rum tarafına arka çıkmayı bırakarak BM’nin iş birliği çabalarına destek vermesini istediği bir dönemde, AB’nin bu tek taraflı adımı, tarafsızlığını tamamen yitirdiğini göstermektedir. Ada’da kalıcı bir çözüm, iki halkın eşit statüde, karşılıklı saygıya dayalı müzakereleriyle mümkündür. AB’nin, Türk tarafının egemenlik hakkını yok sayarak attığı bu adım, çözümsüzlüğü derinleştirmekte ve uluslararası toplumun güvenilirliğine zarar vermektedir.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, AB’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi atamasına yönelik tepkisi, Türk tarafının ilkeli ve kararlı duruşunun bir yansımasıdır. Mart 2025 Cenevre toplantısı, iki devletli çözüm vizyonunun uluslararası alanda giderek kabul gördüğünü kanıtlamışken, AB’nin federasyon tezine destek veren tek taraflı hamlesi, diplomatik teamüllere aykırı olduğu kadar, çözümsüzlüğün devamına hizmet eden bir hatadır. Kıbrıs Türk halkının egemenlik hakkı ve iradesi, hiçbir dış aktörün dayatmasıyla yok sayılamaz. AB’nin bu yaklaşımı en hafif tabiriyle “haddini aşmak olarak” değerlendirilebilecektir.
Uluslararası toplum, Türk tarafının iki devletli çözüm vizyonunu ciddiye almalı; AB ise, Rum tarafının baskılarından kurtularak tarafsızlığını yeniden kazanmalıdır. Türk tarafı, BM çerçevesinde yapıcı bir şekilde diyalog sürecine katkıda bulunmaya hazır olduğunu bir kez daha göstermiştir. Şimdi sıra, AB’nin çifte standartlarını sorgulayarak, Ada’daki iki halkın eşit statüsüne saygı gösteren bir yaklaşım benimsemesindedir. Aksi takdirde, AB’nin Kıbrıs meselesindeki rolü, Rum tarafının gölgesinde bir figüran olmaktan öteye gidemeyecektir. AB, Kıbrıs meselesi gibi hassas konularda gerekli duyarlılık ve titizliği göstermekten uzak kaldıkça, korkulur ki uluslararası platformlardaki itibar erozyonunun önünü alamayacaktır.
Daimi Ortak Mekanizma’nın üçüncü toplantısı içeriğinden ziyade müzakere sürecinin tekrar canlanması açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bundan sonraki süreçte sorumluluk İsveç karar alıcılarındadır. Türkiye üzerindeki baskılar devam edecektir ancak süreci somut kararlar ve taraflar açısından ortak kazanımlarla yürütmek tüm tarafların menfaatine olacaktır. Türkiye’nin varoluşsal güvenlik kaygıları… Türkiye-İsveç-Finlandiya Daimi Ortak...
Son dönemlerde Pakistan’ın Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) olan diyaloğu dikkat çekici bir hal almıştır. Bir yandan Washington’la ilişkilerini derinleştirme eğiliminde olan İslamabad; diğer taraftan da Rusya’nın özellikle de Afganistan konusundaki girişimlerine kayıtsız kalmaktadır. Bu durum, Pakistan-ABD hattındaki gelişmelerin İslamabad-Moskova münasebetlerine olan yansımasını da ortaya koyar niteliktedir. ABD merkezli...
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 29 Kasım-2 Aralık 2022 tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) ziyaret gerçekleştirmiştir. Macron, ziyareti sırasında Fransız haber kanalı TF1’e demeç vermiştir. 3 Aralık 2022 tarihinde yayınlanan röportajda Macron, Avrupa’nın gelecekteki güvenlik mimarisini hazırlaması gerektiğine dikkat çekmiştir. Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’daki savaşı...
TÜHA HABER / Filistinler İsrail tarafından paramparça, kopuk ve insanca yaşamak için gereken pek çok haktan mahrum halde bırakılmış durumdalar. Hüseyin ALPTEKİN & SETA Araştırmacı, Strateji Araştırmaları, İstanbul İsrail sık sık ve haklı olarak bir apartheid rejimi olmakla itham ediliyor. Peki nedir bu rejim, nasıl ayırt edilir? Apartheid sistemik...
* Azerbaycan’da Cumhurbaşkanlığı seçimi neden erkene alındı? * Erken seçim neden 7 Şubat’ta yapıldı? * Azerbaycan siyasi tarihi açısından Karabağ zaferinin önemi nedir? * Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ön plana çıkan söylemler ve durumlar nelerdir? * Seçim sonucunun bölgeye ve Türk dünyasına yansımaları nasıl olacaktır? TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency...
Putin hem kendi iktidarını sarstı ve Rusya’nın askeri olarak güçlü olduğu imajını zedeledi hem de bir lider olarak işgal öncesi sahip olduğu göreceli saygıyı kaybetti. Daha da önemlisi istediği çok kutuplu sistem içinde güçlü bir Rusya ihtimaline darbe indirdi. En azından böyle bir ihtimali kendi iktidarı döneminde görme fırsatını kaçırdı....