Terörizmle Mücadele ve Müzakere -III-

* Terörizm günümüzde özellikle emperyalist ülkeler tarafından vekil güç olarak diğer coğrafyalarda politika yürütme mekanizması haline geldi.
* Önceleri ülkeleri tehdit eden terör örgütlerinin günümüzde tehditlerini başka ülkelerin vekili olarak sürdürdü.
* İyi okumalar…
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
GAZİANTEP, ANKARA, 04 Mayıs 2025 – Türkiye’nin saygın, güvenilir Eskişehir merkezli düşünce kuruluşu Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi (TUDPAM) yazarı ve Gaziantep Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğr. görevlisi Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe, (TUDPAM) için kaleme aldığı “Terörizmle Mücadele ve Müzakere” TÜHA Haber için değerlendirdi.
Bütün bu gelişmeler başta PKK terör örgütü olmak üzere birçok terör örgütünün güvenli bölgelerin dışında faaliyet göstermesine engel olamadığını belirten Doç. Dr. Gökçe konuşmasını, şöyle sürdürdü:
“Bunun sebepleri arasında en bariz ve en etkili olan terör örgütlerinin emperyalist ülkeler tarafından desteklenmesi gelmektedir. Başta ABD olmak üzere ve onun bölge politikalarının temelinde yer alan İsrail’in güvenliğini sağlamak adına yürüttüğü politikalar terör örgütlerine adeta can suyu olmuştur. Özellikle son yıllarda ABD ve İsrail’in Orta Doğu politikaları tüm bölgeyi tehdit eder hale gelmiştir. Muhtemel gelişmelere karşı Türkiye kendi güvenliğini sağlayabilmek adına birçok tedbiri alma ve özellikle de ilk başta emperyalist ülkelerin bu coğrafyada kullandığı terör örgütlerini bitirebilme adına tedbirler almaya yönelmiştir. Bunun ilk adımı da terör örgütünün ülke içindeki zayıf durumundan faydalanarak ona verilecek desteği tamamen kesmek adına ülke içi birliği sağlayıcı adımlar atmaya yönelmiştir. Bu kapsamda Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi grup toplantısında 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı konuşmasında PKK terör örgütü kurucu lideri Abdullah Öcalan’ın terör örgütünün silah bırakması ve faaliyetlerini durdurması yönündeki çağrısı süreci birdenbire farklı boyuta getirmiştir”.
Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe, bu konuşma sonrasında Türkiye’de terör örgütüyle mücadeleden vazgeçilip müzakereye geçildiği yönünde yorumlar ve değerlendirmelerin yapıldığını belirterek, şöyle sürdürdü:
“Öncelikle şunu belirtmek gerekir. Mücadele ve müzakere, ikisi de terör örgütlerinin bitirilmesinde kullanılan bir stratejidir ve müzakere stratejisini uygulayan birçok ülke bulunmaktadır. Ancak müzakere stratejisinin uygulanmasında her ülke örneği farklı şekillerde gelişmiştir. Bunun sebepleri arasında ülkenin bulunduğu coğrafya ile ülkenin demografik yapısı ve siyasi kültürü yer almaktadır. Doğal kaynaklar bakımından oldukça zengin bir coğrafya aynı zamanda ticaret yollarının kesişim noktasında yer alıyorsa o zaman bölgedeki şiddetin sonlanmasında müzakerenin pek hükmü olmayabilir. Coğrafi özelliklerle beraber etnik, dini ve kültürel farklılıkların olduğu bir yapıya sahip ise o zaman uzun soluklu bir mücadele o ülkeyi beklemektedir. Müzakere stratejisinin genellikle coğrafi olarak değerinin az olduğu ve farklılıklardan kaynaklı şiddetin uzlaşmayla sonuçlanabileceği ülkelerde daha uygulanabilir olduğunu belirtmek gerekiyor. Bununla ilgili olarak özellikle müzakere stratejisinin uygulandığı İrlanda ve İspanya gibi ülkelerin coğrafi konumları, sahip olduğu doğal kaynaklar ve farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda diğer ülkelerin hedefi durumuna gelmedikleri, sadece kendi içindeki karşıtlıkların müzakere ile sonuçlanabileceğinin en iyi örnekleridir. İspanya’da müzakere başlamasına rağmen sonrasında meydana gelen olaylar sürecin önünü tıkamış, tekrar şiddet ortamı oluşmuştur. Müzakere ve mücadele stratejisi birlikte uygulanmış ve bu süreç içinde silah bırakma konusunda yeterli mesafe alınamamış ancak ETA zamanla marjinalleşmiştir. 2011 yılında ise silahlı mücadeleyi bıraktığını belirtmiştir”.
“Mücadele ve müzakere stratejilerinin hangisinin uygulanacağına ülkenin o andaki iktidarı karar verir” diye konuşan Doç. Dr. Gökçe, “İktidarlar ülkenin sosyolojik yapısını ve siyasi kültürünü de dikkate alarak karar vermeyi tercih ederler. Ancak bu süreç iktidarlar açısından oldukça zor bir durumdur. Terörizmle müzakere ya da teröristle konuşmama konusunda öne sürülen gerekçelerin başında ülkenin itibarı gelmektedir. Müzakere stratejisinin devlet politikası olamayacağı yönündeki düşünce, böyle bir politikanın terör örgütlerini resmi olarak tanınması anlamına geleceği, zafiyet görüntüsünün ortaya çıkabileceği ve şantaja boyun eğme olarak değerlendirilerek diğer terör örgütlerinin de amaçlarına ulaşmak için aynı politikayı izleyebileceği yaklaşımı ülkeleri terörizmle topyekûn mücadeleye yöneltmekte” olduğunu anlattı.
Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe, Müzakere etmemenin ikinci nedeninin ise teröristlerin psikolojik rahatsızlığı olan kişiler olduğu hakkındaki düşünceden kaynaklandığına dikkat çekerek, Psikolojik rahatsızlığı olan kişilerle konuşmanın ve sorunların çözülmesi amacıyla yol alınamayacağı yaklaşımının müzakereden uzaklaştırıcı bir düşünce olduğunu, ancak yapılan çalışmalarda teröristlerin içinde psikolojik rahatsızlığı olanların olabileceğini ve ancak genelinin psikolojik bakımdan rahatsız olmadığını gösterdiğinin altını çizdi.
Doç. Dr. Gökçe, Psikiyatr Marc Sageman’nin 172 kişi üzerinde yaptığı çalışmada bu kişilerin geçmişinde rahatsızlıkla ilgili pek az kanıt bulduğunu ve Lousie Richardson ise teröristlerin kendilerine özgü bir mantıklarının olduğunu ve onlarla konuşmadan mantıklarını çözmenin mümkün olmadığını belirttiğini hatırlattı.
Müzakere stratejisinin seçilmemesinde diğer bir düşünce konuyu ahlaki açıdan ele aldığını ifade eden Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe, “Ahlaki ölçünün, devletlerin yasallık ve meşruiyetinin en üst seviyesini temsil ettiği görüşünden hareket etmekte ve teröristlerin şiddet kullanarak sivillerin zarar görmesine neden olması ve bu yöntemin gayri ahlaki olması sebebiyle teröristlerle müzakere etmenin devleti lekeleyebileceği yönündeki yaklaşım müzakere stratejisinden uzaklaşılmasını sağlamaktadır” dedi.
Müzakere stratejisinden uzak durulmasının diğer nedenin ise iç kamuoyunun devreye girme düşüncesi ve iktidarın geleceği olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe, şöyle devam etti:
“Kamuoyunun yaklaşımını iki yönden ele almak mümkündür. Birincisi, uzun yıllar terörizme maruz kalan kamuoyu korku ve şiddet ortamında yaşamamak için iktidardan terörizmin bitirilmesi konusunda etkili adımlar atmasını isteyebilir. Eğer iktidarın izlediği mücadele politikaları terörizmin bitirilmesinde etkili olmazsa bu sefer kamuoyları iktidardan müzakere stratejisini uygulamaya koymasını talep eder. Kamuoyunun nihai amacı ve isteği terörizmin bitirilmesi olup yöntemin belirlenmesinde iktidarların sonuca ulaşacak yöntemi belirlemesini ister. İkincisi ise müzakere stratejisinin iç kamuoyu tarafından olumsuz karşılanmasıdır. Bu konuda en önemli husus daha önce terörizmden zarar görenlerin tepkisidir. Terör eylemlerinden zarar görenler terör örgütleriyle müzakere yapılarak muhatap alınmasının kendi kayıplarının telafisi ya da intikamının alınmayacağı şeklinde bir düşünceyle hareket ederek karşı çıkarlar. Zarar görenlerin odaklandığı esas nokta kendi kayıplarının intikamının alınması ve teröristlerin cezalandırılmasıdır. Müzakereyle terör örgütünün tamamen bitebileceği ihtimali bu gruplar ve kişiler tarafından öncelik olmaz. Bu husus yani intikam alınması ve cezalandırılma isteği doğaldır ve zarar görenlerin iç dünyasını rahatlatacak bir durumdur. Böyle bir durumda iktidarlar müzakereyi gizli olarak yürütmeyi tercih ederler. Tabi gizli yürütülen sürecin topluma ve kamuoyuna sızma ihtimali her zaman vardır. Müzakere görüşmelerinin sızdırılması genellikle terör örgütü tarafından yapılır. Müzakere sürecinde görüşülen konularda mutabık olunmadığı durumlarda ve asgari müştereklerde buluşulmadığı durumlarda terör örgütü iktidarı kamuoyu nezdinde zor durumda bırakmak amacıyla müzakere sürecini ve görüşme tutanaklarını kamuoyuna sızdırır. Buradaki temel düşünce terör örgütünün isteklerinin yerine gelmemesi ve iktidarın onların çizgisinde hareket etmemesi sebebiyle iktidarı cezalandırmaktır. Terör örgütü gizli yapılan müzakereyi açığa çıkararak şiddeti daha da tırmandırır ve kamuoyunda kendini barışa razı olan bir aktör olarak tanıtarak hükümetin razı olmadığı algısını yaratıp, olayların devam ettiği yönünde propagandaya yönelir. Müzakerenin kamuoyuna sızması durumunda tepkilerin ortaya çıkması kesindir. Bu sebeplerle hükümetler iktidarı kaybetmeme düşüncesiyle müzakere stratejisine olumlu bakmazlar”. (devam edecek)