enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
01:38 Bakü, Gazze’ye askeri birlik gönderilmesi için BM kararını bekliyor
00:37 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Friedrich Merz’i resmi törenle karşıladı.
00:21 Hacıosmanoğlu: Hakemlik onur mesleğidir, bu onuru kirleten Türk futbolunda yer alamaz
00:20 Eski Mezopotamya’nın tarihini şekillendiren iki büyük nehir; Dicle ve Fırat.
00:10 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, İstanbul’da düzenlenen 18. Verona Avrasya Ekonomi Forumu’nda konuştu…
00:07 Trump, ABD’nin 30 yıl sonra ilk kez nükleer silah denemelerine başlayacağını açıkladı
00:07 Hollanda seçimlerinde, işçi partisinin kaybında Türkiye’nin rolü var mı?
00:07 Türkiye’nin ev sahipliğinde Saros Körfezi’nde düzenlenen “Nusret- 2025 Davet Tatbikatı” bugün tamamlanıyor…
00:06 Diyarbakır DSİ 10. Bölge Müdürlüğü, Devegeçidi Barajı onarımı yapım işi için Kasım ayında ihaleye çıkacak…
00:05 Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Gültepe, sahibi olduğu Talu Tekstili satışa çıkardı…
00:04 Sürprizlerle dolu Hollanda seçimleri hakkında bilinmesi gerekenler…
00:04 Sessiz çocuklar: Utangaçlık mı, sosyal kaygı mı?
00:03 Nükleer Güvenlikten İdeolojik Direnişe: Önleyici Vuruş ve İran Deneyimi Çerçevesinde Çıkarılacak Dersler
00:02 Sezen Aksu, yakın dostu Sırrı Süreyya Önder’in vefatının ardından saçlarını kazıtmış ve uzun süredir kameralardan uzak kalmıştı…
00:01 Amerika Neden İsrail’i Destekliyor?
00:00 Gamze Özçelik, sosyal medyada eşiyle paylaştığı karelerle takipçilerinden yoğun ilgi görüyor…
21:14 Türkiye’nin Podgorica Büyükelçiliği: bordo pasaport sahibi Türk vatandaşları 30 Ekim 2025 itibarıyla Karadağ’a girişte vize almak zorunda
18:13 18 bin tonluk akaryakıt farkı! Türkiye Petrolleri’ne operasyon
01:08 Meclis’teki tarihi komisyonda bugün Bakanlar dinlenecek
00:57 Avrupa’nın en yoğun havalimanı haline gelen İstanbul Havalimanı’nda 7 yılda 402 milyon 937 bin 350 yolcuya hizmet verdi…
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Nükleer Güvenlikten İdeolojik Direnişe: Önleyici Vuruş ve İran Deneyimi Çerçevesinde Çıkarılacak Dersler

Nükleer Güvenlikten İdeolojik Direnişe: Önleyici Vuruş ve İran Deneyimi Çerçevesinde Çıkarılacak Dersler
31.10.2025
A+
A-

* Türkiye’nin genç ve dinamik bir yapıya sahip Eskişehir merkezli araştırma merkezi olan Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi’nden (TUDPAM), Orta Doğu ve Körfez Ülkeleri Uzmanı Sait ÇAKMAK, TUDPAM için “Nükleer Güvenlikten İdeolojik Direnişe: Önleyici Vuruş ve İran Deneyimi Çerçevesinde Çıkarılacak Dersler” başlıklı bu analizinde, İran’ın nükleer programının tarihsel evrimini ve 2025 İran-İsrail Savaşı bağlamında ABD’nin gerçekleştirdiği önleyici müdahaleyi el aldı.

* İşte haberin detayı!…

TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency

 

 

 

 

 

 

 

 

Sait ÇAKMAK, (TUDPAM), Orta Doğu ve Körfez Ülkeleri Uzmanı

ESKİŞEHİR, 31 EKİM 2025 – Bu çalışma, İran’ın nükleer programının tarihsel evrimini ve 2025 İran-İsrail Savaşı bağlamında ABD’nin gerçekleştirdiği önleyici müdahaleyi analiz etmektedir.

İran Nükleer Programı ve Orta Doğu Siyaseti

İran’ın nükleer programı Pehlevi döneminde Batı desteğiyle modernleşme ve enerji bağımsızlığı hedefleri doğrultusunda başlamış; 1979 İslam Devrimi sonrasında ise ideolojik bir karakter kazanarak rejim meşruiyeti ve ulusal bağımsızlığın sembolü haline gelmiştir. 2025’te patlak veren İran-İsrail savası, ABD’nin Gece Yarısı Çekici Operasyonu ile İran’ın nükleer tesislerine yönelik müdahalesine yol açmıştır.

Müdahale, kısa vadeli teknik kazanımlar sağlasa da İran’ı nükleer kapasitesini daha gizli, dağınık ve denetlenmesi güç bir yapıya dönüştürmeye yöneltmiş, ülke içinde radikalleşmeyi ve rejim güvenliği algısını güçlendirmiştir.

Sonuç olarak, önleyici vuruş uluslararası hukuki sınırları tartışmaya açarken, nükleer yayılmayı engelleme hedefiyle çelişen paradoksal etkiler üretmiştir. Çalışma, İran örneği üzerinden, nükleer kapasitenin yalnızca teknik değil, aynı zamanda ideolojik ve stratejik bir güvenlik unsuru olduğunu vurgulamakta ve önleyici vuruşun meşrutiyetini sorgulamaktadır.

Bununla birlikte Türkiye örneği bağlamında nükleer enerji yatırımlarının bölgesel jeopolitik riskler karşısında korunmasının gerekliliğini ve bütünleşik güvenlik politikalarının önemini de tartışmaktadır.

Çin'den batıya nükleer teknoloji ihracı!

Giriş

Nükleer teknolojinin uluslararası güvenlik, devlet egemenliği ve ideolojik kimliklerle kesiştiği noktalar, modern dünya siyasetinde kritik tartışma alanları yaratmaktadır. Özellikle Orta Doğu gibi jeopolitik olarak hassas bölgelerde, nükleer kapasite yalnızca enerji üretimi veya savunma aracı olmanın ötesinde, rejimlerin ulusal kimlik ve uluslararası sistem içindeki konumlanışlarını destekleyen stratejik bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu çalışma, İran’ın nükleer programının tarihsel evrimini ve 2025 yılında İran-İsrail Savaşı sırasında ABD’nin nükleer tesislere yönelik müdahalesinin etkilerini analiz etmeyi amaçlamaktadır.

İran’ın nükleer programı, 1950’li yıllarda Pehlevi yönetimi döneminde modernleşme ve kalkınma hedefleri doğrultusunda başlatılmış, Batılı ülkelerle yürütülen iş birliğiyle enerji ve teknoloji altyapısı güçlendirilmiştir. 1979 İslam Devrimi ile birlikte ise nükleer teknoloji, Humeyni’nin zalimler-mazlumlar ayrımı temelinde ideolojik bir araç hâline gelmiş ve rejim meşruiyeti ile bağımsızlığın sembolü olarak konumlanmıştır.

Bu tarihsel süreç, İran’ın nükleer kapasitesini yalnızca enerji veya savunma perspektifinden değil, aynı zamanda ideolojik ve stratejik bir güvenlik yatırımı olarak değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.

İsrail ile İran Arasındaki “12 Gün Savaşının” Bütüncül Analizi, Dosya / İran -İsrail Savaşı Haydar Oruç | Kriter Dergi

2025 yılında patlak veren İran-İsrail Savaşı, nükleer tesislere yönelik ABD müdahalesiyle küresel bir boyut kazanmış, nükleer altyapının fiziksel ve stratejik kırılganlıklarını gözler önüne sermiştir.

Bu gelişme yalnızca İran’ın değil, bölgedeki diğer ülkelerin de nükleer güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmesine yol açmıştır. Özellikle Türkiye açısından, İran örneği nükleer enerji yatırımlarının askeri tehditlere, siber saldırılara ve diplomatik gerilimlere karşı korunmasının ne kadar hayati olduğunu göstermiştir.

Akkuyu Nükleer'in kuracağı radar sistemini görüşme de Meclis'ten ret yedi: “Bu bir güvenlik sorunu, radarı sadece biz kurabiliriz”

Türkiye’nin enerji arz güvenliğini çeşitlendirmek amacıyla yürüttüğü nükleer enerji programı (Akkuyu, Sinop, Trakya) bu bağlamda yalnızca kalkınma projesi değil, aynı zamanda ulusal güvenlik mimarisinin bir parçası hâline gelmektedir.

Bu nedenle, çalışma hem İran örneğini tarihsel-siyasal yönleriyle analiz etmekte hem de önleyici vuruş doktrininin olası yansımaları çerçevesinde Türkiye’nin nükleer güvenlik stratejisine ilişkin çıkarımlar üretmeyi hedeflemektedir.

İran’ın Nükleer Programının Tarihsel Arka Planı

İran’ın nükleer programı, 1950’li yıllara dayanan ve hem iç hem de dış faktörlerden etkilenen uzun soluklu bir süreçtir. Bu süreç, Pehlevi yönetimi döneminde başlatılan modernleşme girişimleri çerçevesinde şekillenmiş ve 1979 İslam Devrimi ile birlikte ideolojik bir araç haline gelmiştir.

İran’ın nükleer faaliyetleri ilk olarak 1957 yılında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile imzalanan Barış için Atom Anlaşması kapsamında başlamıştır.

Muhammed Rıza Pehlevi kimdir? Muhammed Rıza Pehlevi hayatı - Gıda Hattı

Muhammed Rıza Pehlevi

Bu anlaşma, Muhammed Rıza Pehlevi’nin modernleşme politikaları ve Batı yanlısı dış politikası doğrultusunda tasarlanmıştır. Bu çerçevede 1967 yılında Tahran Üniversitesi Nükleer Araştırma Merkezi kurulmuş ve ABD tarafından sağlanan 5 megavatlık araştırma reaktörü devreye alınmıştır (Melman and Javedanfar, 2008; 84).

Aynı dönemde İran, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na 1968 yılında imza atmış ve 1970’te resmen taraf olmuştur. 1974 yılında Şah yönetimi, kapsamlı bir nükleer kalkınma planı açıklayarak, 20 yıl içinde 23 nükleer enerji santrali inşa etmeyi hedeflemiştir (World Nuclear Association, 2025).

Bu plan kapsamında ABD başta olmak üzere çeşitli ülkelerle yoğun iş birliği yürütülmüş ve Buşehr nükleer santralinin temeli Siemens firması tarafından atılmıştır. Programın tamamıyla sivil enerji üretimine odaklanması ve İran’ın dönemin uluslararası sisteminde Batı’nın güvenilir bir müttefiki olarak görülmesi, herhangi bir askeri şüphe doğurmamıştır.

Bununla birlikte, Pehlevi Hanedanlığı’nın modernleşme politikaları ve ABD’nin Orta Doğu’daki stratejik çıkarları, nükleer programın desteklenmesini kolaylaştıran önemli etkenler olarak öne çıkmıştır. Dolayısıyla İran’ın nükleer programı hem enerji ve kalkınma hedefleri hem de bölgesel güç dengeleri ile doğrudan ilişkilendirilebilecek çok boyutlu bir süreç olarak değerlendirilmelidir.

 

1979’da Ayetullah Humeyni önderliğinde gerçekleşen İslam Devrimi, İran’ın nükleer programında köklü bir dönüşüme neden olmuştur. Devrimin ardından Batılı uzmanlar ülkeyi terk etmiş, birçok proje askıya alınmış ve Buşehr santralinin inşası durdurulmuştur.

Bununla birlikte, devrim sonrası ideolojik yapı, nükleer teknolojiyi hem rejimin meşruiyetinin hem de bağımsız kalkınmanın bir sembolü haline getirmiştir. Humeyni uluslararası ilişkileri zalimler ve mazlumlar olarak ikiye ayıran bir ideolojik çerçeveye dayandırmıştır (Humeyni, 1979; 44).

Amerika Neden İsrail'i Destekliyor? - Genç İstikbal Dergisi

Bu bakış açısına göre ABD ve İsrail’ in geri kalmış Müslüman toplumları sömürdüğü, dolayısıyla İran’ın bu ezilen ulusların liderliğini üstlenmesi gerektiği savunulmuştur. Bu ideolojik yönelim, nükleer teknolojiyi yalnızca bir enerji kaynağı değil aynı zamanda İslami direnişin bir aracı olarak konumlandırmıştır. İdeolojik temellendirmenin yanı sıra saha gelişmeleri nükleer programın stratejik önemini artırmıştır.

Buna göre 1980–1988 yılları arasındaki İran-Irak Savaşı sonrası savunma ve caydırıcılık kapasitesini güçlendirmek zorunluluk olmuştur. İran bu süreçte Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Batı ambargolarının sertleşmesiyle nükleer teknolojide sürdürülebilirliği sağlamak adına Rusya ve Çin ile iş birliğine yönelmiştir.

Özellikle 1990’ların ortasından itibaren Buşehr santralinin tamamlanması için Rusya’nın devreye girmesi, Tahran’ın nükleer enerjiye stratejik bir güvenlik yatırımı olarak bakmaya başladığını göstermektedir.

2000’li yıllarda İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini Natanz ve Fordo tesislerinde hızlandırmış, bu durum uluslararası toplumda askeri amaçlı nükleer program yürüttüğü yönünde ciddi şüpheler doğurmuştur.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bugün toplanacak

Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2006’dan itibaren bir dizi yaptırım kararı almıştır (United Nations Security Council, 2006). Ancak İran, bu süreç boyunca nükleer faaliyetlerinin barışçıl olduğunu savunmuş ve 2015 yılında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı ile diplomatik bir çözüm sürecine girmiştir.

Sonuç olarak İran’ın nükleer programı, Şah döneminde enerji bağımsızlığı ve kalkınma hedefleri doğrultusunda başlatılmış, devrim sonrasında ise ideolojik ve güvenlik temelli bir karakter kazanmıştır.

Bu tarihsel dönüşüm, İran’ın nükleer politikalarını yalnızca enerji veya savunma perspektifinden değil aynı zamanda rejim kimliği ve uluslararası sistemdeki konumlanışı açısından da değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. (devam edecek- 2025 İran-İsrail Savaşı ve Önleyici Vuruşun Sonuçları)

***

Yazar hakkında

12 Haziran 1996 doğumlu olan Sait Çakmak ilk öğretimini Edirne Trakya Birlik İlkokulu’nda, orta öğrenimini ise Sakarya Erenler Lisesi’nde tamamlamıştır. 2014-2019 yılları arasında Karabük Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde lisans eğitimini gerçekleştirmiştir. 2019 yılında Karabük Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölge Çalışmaları Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamış ve “İran ve Türkiye Devletleri Üzerinden Siyasal İslam’ın Ulus-Devletler Üzerindeki Etkilerinin Karşılaştırmalı Değerlendirmesi” başlıklı teziyle 2022 yılında mezun olmuştur. 2022-2023 yılları arasında İlki Haber sitesinde köşe yazarı olarak uluslararası ilişkilerdeki gelişmelere dair analiz yazıları yazan Çakmak’ın, yayımlanmış makaleleri, analiz yazıları, tez çalışması ve uluslararası kongrelerde sunulmuş bildirileri bulunmaktadır. Çalışma alanları arasında Orta Doğu ve Körfez Ülkeleri yer almaktadır.

E-mail: cakmaksait@outlook.com

Linkedln: https://www.linkedin.com/in/sait-%C3%A7akmak-469a87251/

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.