Nijer’deki Darbe Afrika Siyasetinde Paradigma mı Değiştirecek?
* 26 Temmuz 2023 tarihinde Nijer’de Devlet Başkanı Muhammed Bazoum’a karşı darbe gerçekleştirilmiştir.
* Koruma birimi tarafından devrilmiştir. Darbeyi gerçekleştirenler devrik cumhurbaşkanının ülkede güvenliği sağlayamamasını başlıca gerekçeleri olarak göstermektedir.
* Fakat cumhurbaşkanı ve askerî kadronun bir kısmı arasında gerginlik ve rekabetin olduğu bilinmektedir.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Uluslararası Hukuk Danışmanı Dr. Ceren GÜRSELER “Nijer’deki Darbe Afrika Siyasetinde Paradigma mı Değiştirecek?” başlıklı bir yazı kaleme aldı:
Bazoum’un 2021 seçimlerini kazanmasıyla yönetime geldiği hatırlanmalıdır. Bu nokta önemlidir çünkü Nijer’in bağımsızlığını kazanmasından bu yana ilk defa anayasaya uygun ve demokratik bir yönetim değişikliği yaşanmıştır. Öte yandan Nijer’deki darbe diğer bir ifadeyle Batı Afrika’daki darbe sürecinin son ayağı Afrika siyasetinin ve söz konusu siyasete dışarıdan müdahalenin hâlâ gündemde ve geçerli olduğunu göstermektedir. Ayrıca Afrika’daki mevcut sistemin neo-kolonyal öğelerinin sorgulanmasına da neden olmuştur.
Afrika Birliği Teşkilatı (ABT) ve halefi Afrika Birliği (AfB) kıtasal yapılanmalar olarak Afrika siyasetinin belli başlı siyasi, hukuki çerçevelerini çizdikleri için önem arz etmektedir. ABT ve AfB arasındaki en büyük fark, AfB’nin darbe gibi anayasal olmayan yollardan yönetim değişikliğine karşı çıkması ve karşı çıkmayla sınırlı kalmayıp bu bağlamda üye ülkelerine diğer bir ifadeyle Sahravi Arap Demokratik Cumhuriyeti de dahil olmak üzere tüm üye ülkelerine darbenin gerçekleşmesi durumunda müdahalede bulunmasıdır. Sadece ABT ve AfB değil, ECOWAS (Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu) gibi alt kıtasal veya bölgesel kuruluşlar da yine darbe gibi anayasal olmayan yollardan hükümet değişikliği gerçekleştiği zaman askerî müdahale de dahil olmak üzere çeşitli yaptırımları uygulayabilmektedir. Nijer de ECOWAS’ın sürece farklı araçlarla müdahale ettiği bir üye ülkesi olmuştur. ECOWAS’ın demokrasiye geçiş, Bazoum’un yeniden yönetime gelmesi ve anayasal düzene geçiş için verdiği süre pazar günü dolmuştur.
Dolayısıyla gerek AfB’nin gerekse ECOWAS’ın müdahale olasılığı 1990’lı yılların sonlarından beri kıtada uygulanan ve neredeyse jus cogens norm niteliğine ve önemine haiz olan siyasi çerçeve, gündem kapsamında gerçekleşmektedir. ECOWAS, AfB gibi Afrika kıtasında herhangi bir ülkeye değil üye ülkesine müdahalede bulunmaktadır. Örgüt’ün tüzüğünde ilgili madde olup üyeler söz konusu maddeyi kabul edip ECOWAS’ın üyesi olmayı tercih etmektedir. Nijer de ECOWAS üyesi olmasından hareketle Örgüt’ün tüzüğünü kabul etmiştir.
ECOWAS’ın askerî müdahalesi üzerinde gerek Afrika içinden gerek Afrika dışından hem destekleyici açıklamalar yapılmakta hem de eleştiriler getirilmektedir. Bu bağlamda ECOWAS’ın olası müdahalesinin hukukiliğinin diğer ifadeyle meşruluğunun aydınlatılması gerekmektedir. Nijer’in ECOWAS üyesi olduğu hatırlanmalıdır. Üye olmasından hareketle parçası olduğu ECOWAS’ın hukuki düzenine uymakla yükümlüdür. ECOWAS; hukukun üstünlüğünün, insan haklarının ve demokratik yönetimin ihlal edildiği durumlarda üyelerinin içişlerine müdahil olabilmekte, askerî müdahalelerde bulunabilmektedir.
Bu bağlamda ECOWAS’ın Çatışmaların Önlenmesi, Yürütülmesi, Çözümü, Barışın Koruması ve Güvenliğe Dair Protokolü’nün (Protocol on Mechanism for Conflict Prevention, Management, Resolution, Peacekeeping and Security) 10. ve 25. Maddeleri dikkate alınabilir. 25. Madde, örgütün bazı koşullarda askerî müdahalede bulunma yetkisine sahip olduğunu göstermektedir. İlgili madde, üye ülkede hukukun üstünlüğünün büyük çapta ihlal edilmesi, demokratik yollarla seçilen hükümetin düşürülmesi veya girişiminde bulunması gibi durumlara karşın örgütün müdahale etme hakkını saklı tutmaktadır. 10. Madde ise ECOWAS’ın Uzlaşma ve Güvenlik Konseyi’ni her türlü müdahalede bulunmaya, siyasi ve askerî görev güçlerinin konuşlanması kararını almaya yetkili kılmaktadır. Örgütün ilgili organı olan Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu İzleme Grubu (Economic Community of West African States Monitoring Group, ECOMOG) geçmişte anayasal olmayan yollardan hükümet değişimleri ile bağlantılı olarak Sierra Leone’a, Liberya’ya benzer müdahalelerde bulunmuştur.
Nijer’deki darbeyi ve beraberindeki tepkileri değerlendirirken dikkate değer ve takip edilmesi gereken çeşitli noktalar bulunmaktadır. Bunlardan ilki darbe ile yönetimi ele geçiren cunta yönetiminin ECOWAS’a, askerî müdahaleye ve ilgili çağrıları yapan aktörlere karşı gelmesidir. Anayasal düzene geçiş için belli bir takvimin oluşturulması ve Devlet Başkanı Bazoum’un görevine dönmesi yerine ECOWAS ile karşı karşıya gelmeyi tercih etmektedir. ECOWAS’ın askerî müdahalesi, cuntacılar tarafından Nijer’e yapılacak bir saldırı olarak değerlendirilmekte ve karşılık verileceği belirtilmektedir. ECOWAS’ın dönem başkanlığını Nijerya yapmaktadır. Örgüt, şimdiden Nijer’e maddi ve ticari alanlarda yaptırım uygulamaya başlamıştır. Ticari abluka uygulanmaktadır. ECOWAS, uçuşa yasak bölge ilan etmiş ve sınır kapatmıştır.
İkinci unsur, ECOWAS ve müdahalesine karşı çıkan aktörlerin salt Nijer ile sınırlı olmamasıdır. Batı Afrika’daki darbe sarmalının diğer aktörlerinden olan Burkina Faso’nun ve Mali’nin tepkileri dikkata değerdir. Söz konusu ülkelerde de anayasal olmayam yöntemlerle yönetim değişikliği yaşanmıştır. ECOWAS üyesi bu iki ülke dolayısıyla örgütün benzer baskısına ve yaptırımlarına maruz kalmıştır. Dolayısıyla Nijer’e yönelik açıklamalarda herhangi bir müdahalenin olmaması gerektiği, askerî müdahale olursa bunun kendilerine yönelik yapılmış bir saldırı olabileceğini belirtmeleri kendi meşruluklarını sağlama girişimi olarak düşünülebilir.
ECOWAS’ın müdahale planına karşı gelen Cezayir gibi bölgesel ülkeler bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle Mali, Burkina Faso, Cezayir ve Gine, ECOWAS’ın askerî müdahalesine karşı çıktılarını ve kendilerinin cevap verebileceği ifade edilmiştir. Mali ve Burkina Faso’nun ECOWAS üyelikleri ise darbe gerçekleştiği için askıya alınmıştır.
Sadece Afrika’nın bazı ülkelerinin değil kıta dışından Rusya’nın da benzer yorumlarda bulunması müdahale karşıtı cephenin oluşmasına ve destek görmesine sebebiyet vermektedir. Söz konusu cepheye göre Afrika Birliği’nin ve ECOWAS’ın ilkeleri bağlamında teamül haline gelen darbelere yönelik askerî müdahalede bulunma seçeneği sadece Nijer’in değil Batı Afrika’nın güvenliğini ve istikrarını tehdit etmektedir. Oysa ABT zamanında yani sömürgeciliğin tasfiyesi sürecinde kıtada ve uluslararası kamuoyunda Afrika’ya yönelik algıda darbeler kıtanın siyasetine ve istikrarına başlıca tehdit unsuru olarak vurgulanmaktaydı.
Nijer olayının üçüncü dikkate değer özelliği eski sömürgesi olan Fransa’nın Batı Afrika’da güç kaybetmesidir. Darbelerin gerçekleştiği diğer ülkeler olan Mali’den çekilmesi ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle bir tutulmuş ve dolayısıyla başarısızlık olarak değerlendirilmiştir.
Fransa’nın güç kaybetmesiyle bağlantılı olan Nijer’de dikkate alınması gereken bir diğer unsur da cuntanın ve Nijer’de toplumun bir kesiminin Batı ülkeleri ile değil, Rusya ile ilişkileri geliştirmek isteğidir. Sömürgeciliğin tasfiyesi dönemi tamamlansa da bazı Afrika ülkelerindeki mevcut sosyo-ekonomik tablo sömürge dönemindeki ilişkileri hatırlatır niteliktedir. Diğer bir ifadeyle neo-kolonyal dönem yaşanmakta olup Afrika devletlerinin özellikle yönetici ve elit kesimi Fransa gibi eski sömürgeci devletlerle yakın ilişkiye sahip olup kazanç sağlayabilmektedir. Dolayısıyla ikili andlaşmalardan, işbirliğinden doğan kazancın, refahın bir bölümü Fransa’da diğer bölümü de elit kesimin elinde kalarak topluma dağılmamaktadır.
Hal böyle olunca özellikle Afrika toplumlarının belli bir kesiminde neo-kolonyal siyaset ve eski sömürgeler ile ilişkiler eleştirilebilmektedir. Nijer’deki örnekte de darbeyi destekleyen kesim ve darbeyi gerçekleştirenlerin devlet başkanına yönelik karşı çıkışlarında refahın, gelirin topluma dağılmaması ve Batı ülkeleri ile Nijer’in aleyhine ilişkinin kurulması gerekçe olarak sunulmaktadır. Böyle bir tabloda Wagner’in ismi destek arayışında olan cunta tarafından sıklıkla telaffuz edilmektedir. Zaten Batı Afrika gibi kıtanın çeşitli bölgelerinde Wagner, mevcudiyetini ve faaliyetlerini artırmaya çalışmaktadır. Bu tabloya Rusya’nın kıta ile ilişkilerini geliştirdiği ve bu yönde istekli olduğu da eklenmelidir. St.Petersburg’da Temmuz 2023’de gerçekleşen II. Rusya-Afrika Zirvesi’ne katılan Burkina Faso ve Mali liderleri Rusya’ya ve Rusya’nın Ukrayna işgaline yönelik desteklerini açıklamışlardır.
Cunta, Batı karşıtı ve müdahale karşıtı cephe oluşturmak istercesinde Nijer’in Togo, Nijerya, ABD ve Fransa’dan da büyükelçilerini çekmiştir. Dolayısıyla kendisini Batı’dan soyutlayıp Rusya’ya yakınlaşmak istediği görülmektedir.
Batı Afrika, Sahel bölgesi uzun zamandır uluslararası gündemde yer etmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere anayasal olmayan yollardan yönetimlerin değişmesi, darbelerin olması, seçim sonuçlarının kabul edilmemesi, terör hareketlerinin mevcudiyetlerini artırmaları, terör saldırılarının düzenlenmesi, ayrılıkçı kuvvetler bu bağlamda güvenliğe başlıca tehdit olarak öne çıkmaktadır. Örneğin IŞİD’in Batı Afrika kolu bölgede etkinliğini artırmaya çalışmaktadır.
Yukarıdaki tablonun dışında Nijer’in sahip olduğu kaynaklar gibi ek unsurlar da ülkeye dikkat verilmesini gerekmektedir. Nijer, dünyadaki uranyum rezervlerinin neredeyse yüzde 7’sine sahiptir. Söz konusu doğal kaynaklara sahip olması Nijer’in uluslararası ilişkilerine ışık tutmaktadır. Örneğin, Nijer-Fransa ilişkilerinin bir boyutunu Fransa’nın uranyuma olan ihtiyacı kapsamında okumak mümkündür. Uranyum Fransa’nın enerji ihtiyacının yüzde 70’inden fazlasını karşılamaktadır. Dolayısıyla Fransa ve Nijer arasında yapılan uranyum ticareti önemlidir.
Sahip olduğu kaynaklar yanında stratejik konumu da Nijer’deki gelişmelerin ve hangi cephenin öne çıkacağının önemine işaret etmektedir. ABD, Almaya, Fransa ve İtalya’nın Nijer’de askerî üsleri bulunmaktadır. Nijer’de Fransa’nın yaklaşık 1500 askeri bulunmakta ve başta terörizmle mücadele ve istihbarat alanlarında olmak üzere eğitim sağlamaktadır. ABD’nin de 1000’e yaklaşık askeri olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Njier’de söz konusu Fransız birlikleri bölgedeki terörizmle mücadele unsurları kapsamında faaliyet göstermekte idi. Fransız askerlerinin Mali’den ayrıldıktan sonra Nijer’e gelmesi, Fransızların ve Amerikalıların üsse sahip olması Nijer ordusunda rahatsızlık yaratmaktaydı. Zaten cunta, Fransa ile olan askerî andlaşmalarını sonlandırarak söz konusu tepkisini belli etmiştir. Bu tip bir davranış karşılığında da Fransa ve ABD, Nijer’e yaptığı yardımı kesmiştir.
Gözler Fransa’ya çevrilmiş durumdadır. Çünkü yukarıda da ifade edildiği üzere askerî darbeyle yönetimi ele geçirenlerin yaptıkları ilk faaliyetlerden biri Fransa ile olan askerî işbirliğini sona erdirmek olmuştur. France 24 ve RFI’nin de ülkedeki yayınları durdurulmuştur. Fransa’ya karşı atılan bu adımlar önemlidir çünkü Nijer, Batı Afrika’da Batı ülkelerinin son müttefiki olarak değerlendirilmektedir. Afrika, Fransa’nın gerek iç gerekse dış politikası kapsamında önem teşkil etmektedir. Örneğin kıta, farklı Fransız yönetimleri altında Fransız gücünü denizaşırı bölgelerde göstermenin bir aracını teşkil etmiştir. Bunun dışında Fransa’nın Soğuk Savaş sonrası neo-liberal yeni dünya düzenine uyumuna dair ve neden hâlâ BM Güvenlik Konseyi’nde daimî üye olması gerektiğine dair cevapları barındırmaktadır. Fransa; yakın ve tarihi ilişkilere sahip olmasının yanı sıra Afrika’da özellikle askerî anlamda varlık göstermektedir. Afrika’nın Mali, Nijer gibi bazı ülkeleriyle ilişkilerinde söz konusu askerî başlık öne çıkmaktadır. 2002’den bu yana Fransa, Afrika’nın farklı bölgelerinde askerî varlık göstermektedir. Özellikle Sahel’deki en önemli uluslararası aktördür.
ECOWAS’ın askerî müdahalesinin istikrarsızlık unsuru oluşturabileceğine dair yorumlara rastlanmaktadır. Aslında müdahale öncesinden Batı Afrika bölgesinde istikrarsızlık yaşanmaktadır. İstikrarsızlığın başlıca göstergesi darbelerin diğer bir ifadeyle anayasal olmayan yollardan yönetimin değişmesidir. Öyle ki Batı Afrika’da 2020’den beri darbe silsilesi yaşanmaktadır. 2020’de Mali, 2021’de Çad ve Gine, 2022’de Burkina Faso’da darbeler gerçekleşmiştir.
Nijer’deki darbeyi ve sonrasında askerî müdahalenin meşruluğunun gölgelenmesi girişimlerinde düşünülmesi ve hatırlanılması gereken bir durum daha mevcuttur: Bazoum, orduyu modernleştirmek, ordunun üst kademesini reform etmek ve darbenin kilit ismi General Tchiani’yi görevden almak isteğinde idi. Dolayısıyla ordunun bir bölümü ve devlet başkanı arasında iktidar savaşı ve güç mücadelesi bulunmakta idi. Ayrıca gözden kaçan, darbeyi ve sonrasında dile getirilen tepkileri anlamada kilit öneme sahip bir diğer başlık da Nijer demografisindeki etnik tablo ve bu tablo kapsamında yaşanan güç savaşlarıdır. Bazoum, Arap etnik kökenine sahiptir. Nijer demografisi içinde Arap nüfus azınlığı teşkil etmektedir.
Sonuç olarak “Afrika siyasetinde en başa mı dönülüyor? “Darbelerle mücadeleye giriş mi?” soruları, 2000’lerden sonra tekrardan mı ele alınacak merak edilmektedir. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle diğer bir ifadeyle Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle Afrika’nın bazı devletleri önemli bir müttefikten yoksun kalmıştır. Nikita Hruşov dönemiyle birlikte Sovyetler, Afrika’daki ulusal kurtuluş mücadelelerine ve sömürgeciliğin tasfiyesi döneminde bağımsızlıklarını kazanan devletlere destek vermeye başlamıştır. Fakat 1990’larda bu desteğin kesilmesi Afrika’nın Batı ülkelerine ve kurumlarına yönelmesine neden olmuştur. Söz konusu yönelim beraberinde demokrasinin uygulanması/demokratik yönetime geçilmesi, insan haklarının uygulanması gibi şartları beraberinde getirmiştir.
Sömürgeciliğin tasfiyesi döneminde kıta siyasetinin darbe ile eş değer tutulması ve yardımın yapılması yukarıda belirtilen şartlara bağlanması Afrika devletlerinin ABT’yi reform etmesi ve anayasal olmayan yollardan yönetim değişikliğine karşı çıkmayı başat norm olarak benimsemesine neden olmuştur. Fakat bugün Nijer kapsamında yaşananlar ve dile getirenler Afrika’nın en başa dönüp dönmeyeceğini sorgulatmaktadır. Öte yandan neo-kolonyal sisteme darbe ile olsa da dikkat çekilmesi özellikle Batı ve eski sömürgeci ülkelerle ilişkilerin Afrika halklarının lehine yeni bir düzleme oturup oturmayacağını da sorgulatmaktadır. Söz konusu soruyla da bağlantılı olaraktan Rusya’nın bölgede faaliyetlerini artırıp Batı’ya nazaran Afrika devletleriyle ne kadar farklı ilişki kuracağı merak edilmektedir.