İsrail-Gazze Savaşının 2. Yıldönümünde bir Değerlendirme

* Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU, İsrail-Gazze Savaşının 2. Yıldönümünde TÜHA /TÜRKUAZ İnternational News Agency’na bir değerlendirmede bulundu.
* Haberin detayı!…
TÜHA /TÜRKUAZ İnternational News Agency
ANKARA, 8 EKİM 2025
Bundan tam 2 yıl önce bugün yani 7 Ekim 2023’te Türkiye’de hiç gösterime girmeyen ‘Golda’ filmini izleme fırsatı bulmuştum. Sinemadan çıktığımda Orta Doğu’da yeni bir cehennemin yaşanmaya başladığını üzülerek öğrendim. 6 Ekim 1973’te Yom Kippur Savaşı başladığında ABD’de yüksek lisans eğitimine başlamıştım. Savaşın etkisi Orta Doğu’yu aşmış, petrol üreticisi ülkelerin başlattığı ambargo Batı Avrupa ve ABD’yi pençesine almıştı.
İzleyen yıllarda petrol krizleri dünya düzenini sarsmayı sürdürdü. Artan petrol fiyatlarıyla küresel servet el değiştirdi. Enflasyon ve işsizlik Batı’yı temelinden sarsarken, Arapların elinde biriken Petro-Dolarların tekrar nasıl Batı’ya kazandırılacağı tartışmaları, ilgiyi ekonomiye
odaklandırdı.
O sırada İsrail’de, üstlendiği sorumluluğu ‘kadın’ olarak değil liyakat ve sorumluk sahibi bir siyasi olarak yürüten Golda Meir vardı. Golda, 1969 yılında başbakan olduğunda İsrail, 1967 Savaşı’nın ekonomide yarattığı hasarı onarma çabasındaydı.
Sendika ve siyasetin çeşitli kademelerinde deneyim kazanan Golda, Ulusal Birlik hükûmetinin başına Levi Eshkol’un ölümü üzerine geldiğinde, her an ayrışmaya eğilimli ülkesini bir arada tutarak siyasette fark yaratmıştı. Golda filmi, Golda’nın İsrail tarihinin kritik bir kavşağında oynadığı rolü çok iyi işlemişti.
Filmdeki Golda doğal, anaç, sevgi ve şefkat dolu kimliği ile bugün İsrail siyasetinde başat rol oynayan Bibi’nin acımasız koltuk hırsını utandıracak kadar gerçekti. Filmde Helen Mirren’in oyunu ve sinematografinin kurgularından başka en etkileyici karelerde
Golda Meir belgesellerinden bölümlere yer verilmişti.
Bir “Gafil Avlanma” Karşılaştırması Tarih ve film o gün de iki yıl önceki o menhus gün gibi İsrail’in onca istihbarat üstünlüğüne rağmen nasıl gafil avlandığını işliyordu. Ama 6 Ekim 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan önce istihbarat, sürekli olarak Golda’ya kuzeyden ve güneyden askerî hareketlilik olduğunu ve başbakanın iki cephede de birlikleri harekete geçirmesi gerektiğini bildirdiğini, oysa savaşa karşı olan Golda’nın, “Suriye ve Mısır’ın İsrail’e saldırma cesareti olmadığını” ısrarla tekrarlayarak yanıldığını anlatıyordu.
Ama 7 Ekim 2023’te HAMAS’ın Gazze’ye komşu Kibutzlara karşı başlattığı saldırıya karşı İsrail ordusunun başlattığı karşı saldırılarda; iki yılda toplam 70 bin kişinin hayatını kaybettiği, bunların yüzde 60’ının kadın ve çocuk olduğu gerçeği tarihe kara sayfalarla geçecek. Önceleri hep üç soru vardı: 1. Dünyanın en iyi donanımlı istihbaratı olan Mossad ve Shin Beth 7 Ekim 2023’te neredeydi? 2. Netanyahu savaşa neden bu kadar hazır ve gönüllü oldu? 3. 1973’te Yom Kippur Savaşı başladığında İsrail ordusu (IDF) hazırdı. Ama hemen harekete geçirilemedi. İki yıl önce neden hazırlığı yoktu?
Filmde ve gerçekte ağır kanser hastası olan Golda’nın gafil avlanılan savaşı, iki paket sigara ve sayısız kahve içerek gece gündüz, gözünü kırpmadan izlemesine karşılık Bibi’nin ağzı kulaklarına vararak baskınlardan ve can pazarından kendine kişisel zafer payı çıkarması, aradan geçen 52 yılda İsrail siyasetindeki kötüye değişimi gösteriyor.
Golda, halkı bir arada tutmaya çalışan laik ama inançlı, savaştan nefret eden bir lider. Bibi ise ülkesini bölen, insanları kamplaştıran ve siyasi gücünü akan kandan alan bir başbakan. Yom Kippur Savaşı yaklaşık üç hafta sürmüştü. Oysa Gazze savaşı İsrail tarihinin en uzun savaşı. Önerilen anlaşma henüz devreye girmediği için daha ne kadar süreceği de belirsiz.
ABD Siyasetindeki Farkın Yarattığı Kaos Filmde 1973 Savaşı sırasında kurgu ve gerçek olarak aktarılan Kissinger-Golda temaslarındaki ayrıntılar etkileyiciydi. Telefonda ‘bakan’ diye hitap ettiği Kissinger, Golda’nın Tel Aviv’deki evinde artık çorba ikram ettiği Henry’di. Ayrıca Kissinger’ın Golda’ya önce Amerikalı, sonra bir ABD Dışişleri sekreteri ve nihayet Musevi olduğunu söylemesi, ABD ve dünya için Orta Doğu’daki bölgesel bir savaşın sonlandırılmasının, bakanın dininden daha büyük bir sorumluluk taşıdığını göstermesi açısından önemliydi.
Oysa Kibutz baskınından sonra başlayan Gazze savaşının daha ilk günlerinde Kudüs ve Tel Aviv’i ziyaret eden ABD Dışişleri sekreteri Anthony Blinken, ayağının tozu ile Musevi olduğunu açıklayarak, ülkesinin tarafsızlığına halel getirdiğini fark etmedi bile.
Filmdeki bir başka etkileyici ayrıntı, yine 1973’te İsrail tankları Süveyş’i geçip, Ariel Şaron komutasında Kahire’ye ilerlemeye kalktığında Kissinger’ın Golda’yı arayıp ateşkese zorlamasıydı. Aslında savaşa karşı olan Golda, bu defa Kissinger’a “Henry şimdi artık duramam. Dullardan ve yetimlerden bir ordu yaratmaya kararlıyım” diyordu. Ama Kissinger’in onu, “Golda, Araplar petrol ambargosuyla dünyanın çivisini çıkaracak. Hemen Mısır ile ateşkes masasına oturmalısın” diye zorlaması önemliydi. Oysa şimdi Gazze savaşını insanlığa karşı işlenen suça dur demek yerine, Nobel barış ödülünü almak için sonlandırmak isteyen Trump da geçmiş ABD başkanlarından farklı, Filistinlileri zaten günahları kadar sevmeyen Arap ülkelerinin liderleri de farklı tutumda.
Sonunda Trump’ın HAMAS’a gönderdiği anlaşma taslağında sanki bir barış yol haritası var. Ama bu saate kadar henüz ne rehine takası gerçekleşti, ne de bir ateşkes veya silah bırakma söz konusu. Zaten silahların bırakılması HAMAS’ın direndiği konulardan en önemlisi. Öte yandan İsrail’in de Gazze’den tamamen çıkmak istediği ihtimaline inanmak zor. Gaza Marine doğal gaz kuyularını bırakıp oradan kolay kolay çıkar mı?
Abraham Anlaşmaları da Camp David gibi Sağlam mı?
Golda filminde ayrıntısı yok ama Sovyetler Birliği ve ABD arasındaki uzun görüşmelerden sonra 22 Ekim 1973’te BM Güvenlik Konseyi 338 sayılı kararı ile taraflara acilen silah bırakması çağrısı yaptığında, Golda Meir artık Enver Sedat ile ateşkes masasında yan yana müzakeredeydi.
Filmdeki görüşmelerde, hasta yatağından inleyerek kalkıp Sedat ile buluşan gerçek Golda belgeselinden bir kesit vardı. O görüşmede Golda, ağdalı İngilizcesiyle, Sedat’a “Bana yaşlı kadın dediğini biliyorum. Evet, buraya bu yaşlı kadın, bir anne ve büyükanne olarak geldi” derken yüzündeki gülümseme, samimi, anaç ve hesapsızdı. Onun hesabı o karede sadece savaş ve can kaybının sona erdirilmesiydi. Şimdi Bibi’nin yüzünden hiç eksik olmayan şeytani gülümseme çok farklı ve içten pazarlıklı.
Enver Sedat ve Golda Meir’in ateşkes buluşması, Camp David’e kapı araladığında, artık Golda gerçekten ölüm döşeğindeydi. Ülkesinin etrafındaki tehlike halkası hâlâ daralmamıştı. Oysa şimdi Suriye’de yeni bir dönem var. Güneydeki Dürzi azınlık bir tür İsrail
korumasında.
Eski Heyet Tahrîr Şâm’ın reisi olan Ahmet El Şara Suriye’nin yeni cumhurbaşkanı. İsrail’i rahatlatacak saldırmazlık anlaşmasını imzalama arifesinde. Nükleer tesislerine düzenlenen hava saldırısı ile Lübnan Hizbullah’ı ile HAMAS’a İran desteği şimdilik önlenmiş gibi. Bir tek uslanmayıp yaşlanmayan Yemen Hutileri zaman zaman iş başında.
Mısır ve Ürdün zaten Abraham Anlaşması’nın bir parçası. Katar, ABD ve HAMAS arasındaki müzakereleri Türkiye desteği ile yürütüyor. Suudi Arabistan henüz İsrail’le normalleşme sürecine hazır olmasa bile Gazze’de savaşın sonlanmasına taraftar.
Begin ve Sedat’ın 1978’de imzaladığı Camp David anlaşması hâlâ yürürlükte ve geçerli. Ama barıştan şimdi en çok zarar görecek olan
Bibi Netanyahu. Abraham Anlaşmalarının sağlamlığının kanıtlandığı bir dönemde, Gazze’ye barış gelirse Bibi’ye ne olur?
Barışla bir Savaş Soruşturması ve Hesap Verme Süreci Başlar mı?
1973’te soruşturma komisyonu 19 gün süren savaşta 1200 can kaybının hesabını sorduğunda, Golda Meir heyete “Gecikmiş kararımın can kaybı vebalini mezarıma yanımda götüreceğim” demişti. Şimdi ne zaman biteceği belli olmayan bir savaşta, 100 bine yakın can kaybının, masum insanları açlık ve susuzlukla ölüme terk etmenin de aynı Golda’ya yapıldığı gibi bir soruşturması olmayacak mı? Geçmişinde Golda gibi bir devlet insanı gören İsrail şimdi Bibi ile sınanacak. Acaba Bibi’den de hesap sorulacak mı?
Ne zaman sona ereceği hâlâ belli olmayan savaşın sonunda Bibi bir ceza alır mı? Yoksa 12 Ekim 2023’e Knesset’ten geçen ve “başbakanın görevden alınmasını zorlaştıran yasaya” sığınıp böyle bir soruşturmadan ve cezadan kurtulur mu? Bu İsrail’in demokrasiyle, dünyanın da insan hakları ile sınavı olacak. Ama Bibi bir soruşturma komisyonuna hesap verip, ceza almazsa bu her şeyden önce Golda Meir’in anısına yapılacak en büyük haksızlık ve ihanet olacak.