Amerikan Başkanı Donald Trump’ın ülkesinin devasa dış ticaret açığını ve ona bağlı olarak her geçen yıl artan kamu borcunu azaltmak için aldığı gümrük vergilerini yüksek oranda artırma kararının en fazla rahatsız ettiği ülkelerin başında Avrupa ülkeleri ve özellikle de Almanya geliyor. Alman sanayisinin lokomotifi olarak bilinen otomotiv ihracatında ABD’nin birinci sırada olduğu hatırlanırsa bu rahatsızlığın nedeni anlaşılır. Alman ekonomisinin son yıllarda yaşadığı daralmanın neden olduğu baskı altında, 2025’i yeniden büyüme trendi için bir toparlanma yılı olarak gören siyasetçilerde, Trump’ın kararı, ciddi kaygılara yol açtı. Zira ABD ile yaşanan ticaret savaşlarında görüşmeler yoluyla bir çözüme ulaşılamaması durumunda, Alman ekonomisinin büyük sorunlar yaşayabileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu noktada yeni kurulacak Alman hükümetinin ülkenin ekonomik rekabet gücü ve savunma kapasitesinin artırılması için harcamayı düşündüğü 500 milyar avronun da yeterli olmayacağından endişe ediliyor. Zaten elektrikli otomobillere geçiş sürecine uyum konusunda çok geç hareket ettikleri ve Çinli firmaların gerisinde kaldıkları düşünülen köklü Alman otomobil üreticilerinin bazı fabrikalarını kapatmayı ve yüksek sayıda işçi çıkarmayı planladıkları bir dönemde, en fazla ihracat yaptıkları Amerikan pazarını kaybetme riskiyle karşı karşıya olmaları, Almanya açısından sorunun ne kadar büyük olduğunun önemli bir göstergesi.
Almanya İçin En Kötü Senaryo Değil
Bu tabloya rağmen, üç nedenden dolayı da Almanya’nın Trump’ın başlattığı ticaret savaşlarına en kötü şartlarda yakalanan ülkeler arasında olmadığını ifade etmek gerekir. Öncelikle Almanya’nın ABD’ye yönelik ihracat bağımlılığı, Meksika ve Kanada gibi ülkeler düzeyinde değil. Almanya, ABD’nin en fazla ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında dördüncü sırada geliyor ama Meksika, Kanada ve Çin’in 400 milyar doların üzerindeki ihracatıyla karşılaştırıldığında Almanya’dan ABD’ye yapılan 163 milyar dolarlık ihracat, Berlin’i bu ülkeler kadar bağımlı olmaktan kurtarıyor. 2023 rakamlarına göre Meksika’nın toplam ihracatında ABD’nin payı yüzde 80,9 iken Kanada için bu oran yüzde 75,8 idi. Bu rakamlarla karşılaştırıldığında Almanya’nın toplam ihracatında ABD’nin yüzde 9,6’lık paya sahip olması, Trump’ın tarife artırma kararının Almanya’yı da etkileyeceğini ancak Meksika ve Kanada kadar etkilemeyeceğini gösteriyor. Fakat aynı yıl içinde Almanya’nın ABD ile ticaretinde yaklaşık 85 milyar dolar fazla vermiş olması ve ABD’nin ihracatında Almanya’nın payının görece düşük olması (yüzde 3,8) iki ülke arasındaki tarife savaşından Berlin’in Washington’a göre çok daha fazla zararlı çıkacağını göstermektedir. Trump da bu ihtimali hesap ederek Almanya ve ABD ile ticaretinde aşırı fazla veren diğer ülkelere baskı uygulamaktadır.
İkincisi, AB üyesi olarak Almanya’nın ABD’ye karşı yek başına hareket etmesi gerekmiyor. Ticaret savaşında diğer AB ülkeleriyle birlikte hareket etme şansına sahip olması, Almanya’yı ve doğal olarak diğer AB ülkelerini AB benzeri bir entegrasyonun parçası olmayan ülkelere göre daha avantajlı hale getiriyor. Güvenlik başta olmak üzere bazı siyasi konularda AB ülkeleri ortak hareket etmekte zorlansalar da ve AB içindeki Atlantikçi grup birçok güvenlik meselesinde Almanya yerine ABD ile ortak hareket etmeyi tercih etse de Trump’ın gümrük tarifelerini aşırı düzeyde artırma hamlesi, özellikle ABD ile ticaretinde fazla veren AB ülkelerini ortak hareket etmeye zorluyor. Bu da Almanya ve Fransa gibi AB’nin lideri olarak öne çıkan ülkelerin Trump yönetimi karşısında daha sağlam durmasına imkan tanıyor.
Üçüncü olarak, Almanya’nın Amerikan hazine tahvillerindeki payının diğer ülkelere göre oldukça düşük olması, bu ülkede meydana gelecek ekonomik türbülanstan Berlin’in Japonya, Çin ve İngiltere gibi ülkelere göre daha az etkileneceğini gösteriyor. Aralık 2024 itibariyle Almanya şirketleri ve kurumları, 97 milyar dolar tutarında Amerikan hazine tahvili elinde tutarken bu rakam Japonya için bin 60, Çin için 759 ve İngiltere için 723 milyar dolar düzeyindeydi. Hong Kong dahil edildiğinde Çin’in elindeki Amerikan hazine tahvili tutarı bin 14 milyar dolara çıkmaktadır. Bu rakamlar bir taraftan Japonya, Çin ve İngiltere’nin Amerikan ekonomisinde yaşanabilecek krizden olumsuz etkilenme ihtimalini Almanya gibi ülkelere göre artırırken diğer yandan ise ellerindeki hazine tahvilleri üzerinden Amerikan yönetimine baskı imkanları olduğunu göstermektedir.
İstikrarsız Siyasi İklim
Trump’ın başlattığı ticaret savaşlarında diğer bazı ülkeler kadar kötü şartlarda yakalanmasa da ve AB gibi bir birliğe öncülük yapmanın avantajlarına sahip olsa da ABD’nin Almanya’nın ihracatında 163 milyar dolar gibi oldukça yüksek bir rakama tekabül eden yüzde 9,6’lık bir paya sahip olması, Alman siyasetçileri açısından önemli bir meydan okumaya işaret etmektedir. Bu meydan okuma karşısında nasıl bir tavır gösterilmesi gerektiği konusunda Alman iş dünyasının ve Berlin’deki federal politikacıların kafasının çok net olduğunu söylemek de mümkün değildir. Bir kısmı ABD ile kavga etmenin vereceği zararın daha büyük olacağını düşünüp Trump yönetimiyle anlaşma yollarının aranması ve Trump sonrasında yeniden daha iyi şartlarda iletişim kurabilecekleri bir hükümetin gelmesini beklemenin doğru tavır olacağını savunurken bir kısmı ise Washington’dan gelen baskı ve yaptırımlara aynı şekilde karşılık verilmesi ve özellikle de Amerikan teknoloji şirketlerinin Avrupa’daki işlerini zorlaştıracak kararlarla hem Trump yönetimini hem de ona destek veren bu şirket yöneticilerini baskı altına almak gerektiğini savunmaktadır. Almanya’nın dünyanın en fazla dış ticaret fazlası veren ülkelerinden biri olmasına rağmen son yıllarda yaşadığı ekonomik daralma sorunları ve Trump’ın gümrük tarifelerini yükseltme hamlesine, dağılan koalisyon hükümeti nedeniyle istikrarsız bir siyasi atmosferde yakalanması, Berlin’deki bu belirsizliği kuvvetlendirmektedir.
Yakında daha istikrarlı bir koalisyon hükümetinin göreve başlayacak olması ve Trump’ın aşırı yüksek tarifeleri üç ay erteleme kararı, Berlin’in bu zor döneme daha iyi hazırlanması için bir fırsat oluşturabilir. Ancak Avrupa Birliği’ni “ticaret alanında ABD’ye zarar vermek için kurulmuş” bir birlik olarak tanımlayan, “ABD’nin Avrupalılar tarafından korkunç bir şekilde kullanıldığını” söyleyen ve artık buna bir son vermek isteyen Trump’ın istediğini almadan Almanya ve Avrupa’ya yönelik baskıları azaltacağını söylemek zor görünüyor. Zira Amerikan kamu borçlarının GSYH’sine oranının 2001’de yüzde 53,1 iken 2024 sonu itibariyle yüzde 121’e yükselmiş olması ve artış trendinin devam etmesi, Trump’ı bu konuda adım atmaya zorluyor. Kamu borçlarının en önemli nedeni dış ticarette yaşanan büyük açık olduğu için bu açığı kapatmaya odaklanan Trump’ın hedef aldığı ülkelerden biri de kaçınılmaz olarak Almanya oluyor.